Sesin
balkona asılı çamaşırcasına
havalansın, havalansın dursun
sokakta değil balkonda
dışarı çıktığın zaman
romanını yastığın altına sakla
şiirini mutfağa koy
boş bir deterjan kutusu vardır nasıl olsa
öykünü yanına alabilirsin elbet
müziğini de, resmini de
Niçin güvenmiyorsun bana?
Yüzün adsız bir mevsimi kiralamış,
Ne zemheriler gibi soğuk,
Ne kavurgan yazlar gibi sıcak.
....
Yüzün diyorum bir bir bir bir,
Çoktan durmuş gibi bir şeyler orda.
Saatler durmuş,sesler durmuş, savaşlar durmuş.
Irmak Eriş
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum…
-Atilla İlhan
Toz değmemiş Mayıs gelinciklerini toplayıp şurup yapacağım.
Peki, tamam pembe gül şurubu da yaparım. İkisini karıştırıp bir damla limon damlatır üstüne, kıyına, içine dökerim.
Bir gülgelincik şöleni istiyorsun, hissediyorum.
Seni seviyorum.
Ey geçmiş: Değiştirme bizi, her ne zaman senden uzaklaştığımızda!
Ey gelecek: Sorma bize: “Kimsin sen” ve “benden ne istiyorsun”? Biz de bilmiyoruz, çünkü.
Ey bugün! Katlan bize biraz daha, çünkü gelip geçenlerden başka bir şey değiliz.
Kurudum da kadid oldum kumlarda
Bir sefer bekleye bekleye her gün ben.
Enginlerden bir rüzgâr esmez mi serin serin
Pul pul ürperişler geçer içimden.
.....
Bırak beni sahil, bırak beni kum!
İnsaniyetinize sığınıyorum!
Baktım ki tabiatta yalan yok
Çiçek açarsa meyve veriyor
Irmak gibiyse denizlere akacak
Dağsa ovaların çok yükseğinde
Kuzuysa kurttan iyi
Taşsa havadan ağır
Balıksa suda soluyacak
Domuz bile yavrusunu emzirecek
Saçılan her tohum filizleniyor
Yonca oluyor, keten oluyor, buğday oluyor zamanla
Baktım ki tabiatta yalan yok.