Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Ciğerpâre
“Bunu kimseye anlatamadım, sadece sizinle paylaşıyorum.” diyor; gözlerinden akan yaş selinin arasında, dudaklarını mecalsizce kıpırdatarak ve böylece kelimelerinin düğümünü çözüp onlara bir çıkış, bir yol, bir anahtar bularak. Damlalar nasıl oluyor da daha aklında belirmeden bende doğuyor biliyorum: gözleri, daha içeriye girer girmez onları ele
Efzâ
Cümlemin sonuna yerleşen noktayı çoğaltıyorum. Birken iki oluyor ve ardından üç. Son iken, bekleyene dönüyor. Bu artışın tek başına, aklımda yer bulamayacağı farkındalığını gün yüzüne çıkarmamışken henüz; taşıyamadığımdan, boşluğa akıyorlar hemen; o tanelerin dizili olduğu tesbihin ipi kopunca nasıl dağılıyorsa boncuklar, öyle saçılıyor noktalar,
Reklam
Yaşamaya, Bilmeye ve Olmaya.
( Dedim ki sonra,
Özgür Ş.
Özgür Ş.
) … Adımını beton zemine attığı andan önce keşfetmişti dışarıda yağmurun yağdığını zira ilkin yere değil havaya bakardı çıkmadan önce. Ötelerden gelen bir iştiyakla severdi yağmuru ve de sevmeyenlere inatla. Soğuk havayı, güneşi, sisi… Tabiat bir yaşam mücadelesi veriyordu ve olumsuz hava koşullarında öylece surat asıp
Onuncu refakatçiliğini yapıyordu 2003 numaralı odada. Şu hayatta nelere refakat etmemişti ki? Yeğeni ilkokula başlamadan önce ona: a, b, c… Babasının göçüp gidişine. İmamlık yapmış, cemaate refakat etmişti sonra. Otlakta otlayan buzağıya, sırtında taşıdığı sergiye... Dokuzunu anlattı kısaca zira onlar işin basit kısmıydı, hatırlaması kolaydı 2003 numaralı odada. Kalanlarsa sayfalarca sürerdi. Yıllar önce yazmaya başlamış, denemişti aslında ama bitirememişti o romanı. Hoş, refakatçiliği halen devam ediyordu. Nefes al, nefes ver. Bir yandan da başka bir nefesin melodisi çınlıyordu koridorda: Dıt, dıt, dıt… Derken yanıbaşındaki yeğeni önce bir deneme yaptı, “a, b, c”, sonra hatırladı ve ardından böldü kendisiyle olan konuşmasını: - Amca, şu senin babamla yazdığın yarım kalan roman var ya, bizim mahallenin romanı. Kaç cilt olurdu dersin? + Çok kaliteli konular vardı. Hele İlyas’ın babası. Uzun olurdu, uzun. - Ne dersin, yazalım mı tekrar? Ama ben geçmişi bilmem, benim tarihleri alırım, paylaşalım. + Tabii tabii. Onları ben hep hatırlarım, bilirim. Orası bende. İşten güçten yorgun ama kafam. Zaman ayırmak lazım, sadece onu düşünmek. - Tamam, sen kışları yazarsın; ben de baharda filan. + Olur, hem de ne güzel olur. - Adına da “Refakatçi” deriz. Nasıl fikir? + Öyle ya. 2003 numaralı odadan taştı her şey. Kabul. Dıt, dıt, dıt…
Olmak istediği ve olamadığı arasında sıkışmış. Ve bu ikisi özünde aynı şeymiş. Ve de birbirinin ‘ziyade’si, ‘daha’sı… Aynadaki yansımasına dokunamayışı… Yansımada fazladan var olan bir şeyler var, gerçeğinde olduramadığı. Gerçeğinin ruhuna takıp takıştırdığı bir şeyler var, yansımada parıldayan. ‘Şey’lerin dansı bu. Ve ‘her şey’ bir yansıtmadan ibaret. Gerçekten aynaya… Olamayıştan, isteyişe… Bilebilir miyiz? Belki bir gün kırılır tüm aynalar, ‘ziyade’ler, ‘daha’lar… Dileriz; kırılsın tüm aynalar ve ‘ziyade’ler, ‘daha’lar.
26 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.