Bu kitap, Yusuf Kaplan'ın "Öncü Kuşak İçin Okuma Listesi" adı altındaki kitap önerilerinde gördüğüm bir kitaptı. Henüz Diriliş Neslinin Amentüsü'nü okumamış olan ben, "öncü" kelimesinin verdiği heyecanla bu kitabı sepetime ekledim. "68 sayfacık" olması da kitabı güzel ve okunabilir kılan unsurlardan biriydi tabii.
Fakat Sezai Karakoç'un sayfalara sığmayan anlatımı, kitabı yapraklarını çevirmek suretiyle bitirseniz bile sizi üzerinde daha uzunca bir süre düşünmeye yöneltiyor.
Zannederim ki Sezai Karakoç, İslam'ın "tüm dünyaya" gönderildiği hakikatini kafasından hiç çıkarmayan bir isim. Bu yüzden İslam'ın, insanlığın soruları ve sorunlarına kalıcı tek çözüm olduğunu her defasında vurguluyor. Kitapta Avrupanın, Afrikanın, Çin ve doğu toplumunun ve tabii Müslümanların "İslam'ın dirilişi" mefkuresindeki yerlerini sorguluyor. Taşları bir bir yerine oturtuyor ve herkesi sabah serinliği kadar diriltici bir sesle İslam'a çağırıyor. Evet, Müslümanları da.
Sahi Müslümanlar İslam'ın dirilişinde hangi konumda olduklarını biliyorlar mı? Ben, Sezai Karakoç kadar iyimser ve kararlı olamamanın ağrısını çekiyorum şu günlerde. Sezai Karakoç'un tam bir tevekkülle gerçekleşeceğine iman ettiği o diriliş, bana çok uzak geliyor. 1967 yılında yazılmış bu kitabın satırlarının, bugün bir dengini daha yazacak biri var mı günümüz Türk edebiyatında? Bir Sezai Karakoç daha yetiştirmekten bile aciz olan Türkiye, İslam'ın dirilişine mi vesile olacak? Bilemiyorum, bilemiyorum.
Yalnızca Rabbim'den içimdeki bu karamsarlık katranını söküp atmasını niyaz ediyorum.