_Evridiki_
_Evridiki, Orfe’nin kavuşmak istediği sevgilisidir. Bir gün Evridiki'nin bacaklarına bir yılan dolanır. Sevgilisi bu yüzden ölüp yeraltına gidince, sevgilisini kaybeden Orfe de ona kavuşmak için büyük çabalar gösterir, ilahlardan yardım görme umuduyla, özlem içinde çalgısını çalıp dururken harikulade, ahenkli müzikler yaratır.
Kitapta Kore Savaşı'nın ilk günlerinde Kuzey Kore'den Güney Kore'ye kaçmaya çalışan Sora ve ailesinin dramatik hikayesi anlatılıyor. Kitaptaki olaylar gerçek karakterlere ve gerçek olaylara dayanıyor.
On iki yaşındaki Sora ve ailesi katı kurallar altında yaşıyor: İzinsiz seyahat etmek yok. Yöneticileri eleştirmek yok. Sloganları tekrar et! Komşularına güvenme! Fikrini dile getirme! İzleniyorsun!
Sora ve ailesi bu baskılardan kurtulmak için Güney Kore'ye kaçma planı yapar. Güney Kore'ye kaçarken bir yangın bombası nedeniyle Sora ve kardeşi Youngsoo ailesinden ayrı düşer. Ailelerini bulamazlar. Artık önlerinde iki seçenek vardır. Ya baskı ile yönetilen yaşadıkları yere geri dönecekler ya da Güney Kore'ye kaçışa yalnız devam edecekler. Sora devam etmeyi seçer. Kaçış boyunca açlık, hastalık ve sürekli şiddet tehdidi karşısında Sora, küçük kardeşi Youngsoo'yu güvenli bir yere götürmek için mücadele eder.
Savas esnasında yasanan zorlukları ve hayatta kalmayı vurgulayan , gerçek bilgiler içeren dokunaklı, ilham verici , büyüleyici bir okuma sizi bekliyor, OKUYUN derim.
Rusya'da iç karışıklıklar artmış hükümete duyulan güven iyice azalmıştı. Dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Ataman Sanayi'nin sahibi Mikhail Razov bu kargaşadan yararlanıp yeniden Rusya'yı Çarlık günlerine döndürmek istiyordu. Bunun için tüm dünyayı özellikle ABD'yi tehdit edecek korkunç planları vardı. Ancak
“Bu tür ebeveynleri anlayabilmek için saplantılı bir bakış açısına sahip olmanız gerekir. "Seni yetiştirdiğim için şükret" sözlerinin öncesinde "Öldürmek ya da ölüme terk etmek yerine" cümlesi saklıdır ve muhtemelen bu konuda ciddidirler. Çünkü II. Dünya Savaşı'nı görmüş geçirmiş nesil gibi, Kore Savaşı'na maruz kalan benden önceki iki kuşağın da en fazla önem verdiği şey, “insani bir hayat yaşamak değil, hayvani bir içgüdüyle hayatta kalabilmekti.”
1998'de Güney Kore'ye yerleşen İngiliz gazeteci Andrew Salmon'ın 140 sayfalık hızlandırılmış Kore kitabı. İki Kore'den -doğal olarak- güneydekini daha fazla irdeleyen kitap bugün şu satırları yazmamı sağlayan telefon da dahil birçok teknoloji ve ağır sanayi ürününe menşelik eden ülkenin 1950 sonrası ekonomik, politik ve toplumsal gelişimini/ değişimini gazeteci üslubuyla oldukça akıcı bir biçimde ele alıyor. Birçok bölümde Korelilerin ya da Kore devletlerinin zaman zaman bizim düştüğümüz durumlara düştüğünü anlıyoruz. Ekonomik kalkınmasını hiç durmadan çalışma prensibine bağlayan, tüketim çılgınlığını "her şeyin son modeline sahip olmalıyım" noktasına taşıyan süper ülke Güney Kore aynı zamanda 40 yaş altı intihar istatistiklerinde dünya birincisi. Ayrıca Güney Kore'de kapitalist ekonomi öylesine yerleşmiş ki halkın bir devlete ihtiyacı kalmamış durumda. Devlet, holdinglerin bizzat kendisi olmuş. Kore bu duruma nasıl geldi? Kore Savaşı ikiye bölünen bu yarımadaya hangi yararı ve hangi zararı getirdi. Komşular Çin ve Japonya ile uzak komşu ABD ile olan ilişkiler ne durumda gibi soruların kısaltılmış cevaplarını içeriyor kitap. Elbette Kim hanedanlığının baskıcı dehşetini yaşayan Kuzey'in öyküsüyle birlikte.
Günlük hayatta orda burda duyduğumuz önemli olayların kısa tarihi. Benim çok beğenerek okuduğum bir kitap oldu. Tavsiye ederim.
Uzun bir açıklama yazmıştım. Silindi. Nasip.
Kitap tanıtımından içeriğini yapıştırıyorum;
1 Mayıs 1977, 5 Nisan Kararları, 6-7 Eylül Olayları, 6 Gün Savaşları, 11 Eylül, 12 Eylül Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 24 Ocak