"Unutmakla bağışlamak arasında ne fark var?"
"Bağışlarken kişi her şeyi unutuyor. Ama yalnızca unutmakla, pek çok kez insan yeniden anımsamaya başlıyor."
Daha da büyük olan bir başkasından söz etmek istiyorum. Yüreğimizde doğan güneşten. Umutlarımızın güneşinden. Düşlerimizi de uyandırmak için göğsümüzde uyandırdığımız güneşten.
"İnsanları sevmekten pek hoşlanmıyorum da. Sevdim mi de, ölmelerinden korkuyorum."
"Sevdiklerinden çok ölen oldu mu?"
"Çok değil, hayır. Yalnızca bana sevgisiz hayatın beş para etmediğini öğreten bir adam."
"Unut, Zezé, bir işe yaramaz. Yavaş yavaş unutacaksın, unutacaksın, yeniden düşününce de her şey öylesine uzaklarda olacak ki, artık hiç acı çekmeyeceksin."
"Ya ben sana be diyeceğim? Zezé mi?"
"Rica ederim. Zezé yok artık. Geçmişteki budala çocuktu o. Bir sokak çocuğu adıydı... Şimdi çok değiştim. Terbiyeli, kibar bir çocuğum ben..."
"Ve hüzünlü. Özellikle hüzünlü. Belki de yeryüzünün en hüzünlü çocuklarından biri, değil mi?"
"Biliyorum."
"Yeniden Zezé olmak ister miydin?"
"Hayatta hiçbir şey geri gelmez. Bir bakıma, isterdim. Bir bakıma da, hayır. O sürekli dayak yeme ve aç kalma hikayesi..."
Hep peşimden gelmek isteyen o eski acıyı anımsıyordım. Yeniden Zezé olmak, bir şeker portakalı fidanı edinmek, Portuga'yı yine yitirmek mi?
Yalnız söyleyebilsem.. Bir kişiye olsun içimdekileri dökebilsem..
Bunu sahiden istesem bile artık böyle bir insan bulmama imkan yok.. Bende arayacak hal kalmadı.. Kalsa da aramam..