Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bugün dalkavukluk eden yarın bir sergiye küratör olur.
mızmıza dayalı bir isyankarlık
Ne kadar inanılmaz görünse de, sanatçı basit mi basit bir Mani­heizme hapsedilir. Eserlere fiziksel ve gerçek boyutları çerçevesinde bakmamamız, sorumsuzluk ve yaltakçılığının tehlikeli imalarını göz ardı etmemiz istenmektedir. Diğer yandansa, ahlaki olduğu söylenen fikirlerine tutunmamız, toplumun yararına oldukları iddia edildiği için onlara hiç analiz etmeden, irdelemeden, çocukça ve utanılacak biçimlerde sergiledikleri kötülüklerden daha fena olduklarını belirt­ meden alkış tutmamız beklenir. Hannah Wilke'nin kanserliyken çektiği fotoğrafların sanat değil kendi hastalığını ticarileştirme ama­ cı güttüğünü söylemek feminizme hakaret olarak algılanır. Eseri yo­rumlamak sanatçının toplumsal aktivizmine, Maniheist dünya görü­ şüne karşı bir saldırıya dönüşür. Yorumlamak, analiz etmek ve sor­gulamak bizi toplum karşıtlarının tarafına geçirir. Bu sahte sanatı icra eden sanatçılar kurumlara asalak gibi yapışır, kaynakları emer, iktidarı rahatsız etmeyen sınırlar içinde hareket eder, galeri aktiviz­mini benimser, mızmıza dayalı bir isyankarlık yaparlar. Eleştirmen­ler de onlarla omuz omuza durur, antisosyal diye suçlanmalarını en­geller. Elbette bu satılmışlığın meyvesi boldur: Bugün dalkavukluk eden yarın bir sergiye küratör olur.
Reklam
Bulunmuş nesneye "çöp" adı vermemiz pragmatik açıdan mümkün değildir; küratör söyleminin benimsedi­ği nesne budur ve söz konusu söyleme göre elle tutulabilir gerçeklik diye bir şey yoktur. Bu nesne, her ne kadar öyle görünmese de, sa­nattır ve mantığımızı bu dogmaya teslim etmemiz rica edilir. Bu eserlere değinen metinler asla eleştirel değildir, bu düzenbazlıkları destekleyen felsefe okullarının didaktik metinleridir.
Küratörün Gücünün Her şeye Yettiği Dogması
Eserin montajı esnasında küratörün söylemi somutlaşır, megaloman ve kavramsal kibriyle elli metrelik bir salonu yerdeki bir muz kabuğuna ve duvardaki birer yoğurt kabı kapağına ayırır (Gabriel Orozco'nun MoMA'daki sergisi). Eserin mekanda kendi belirlediği şekilde sergilenmesini sağlar, çünkü zaten eser küratörlük olmadıkça değerden yoksundur: Çöpten ya da günlük cisimlerden ibarettir, objenin seçilmesiyle başlayan dönüşüm ise küratörlüğü kutsallaştıran bir mucizedir. Sanatçı montaj aşamasında bile bir fazlalıktır; esere dair genel görüş küratörden çıkıyorsa, montaj da bu görüşe karşılık geliyorsa, sanatçı önemli olmadığı gibi gerekli de değil demektir. Objelerini bırakıp oradan ayrılabilir ve serginin başlayacağı gün sonucu görmeye gelebilir. Bu sayede eser, eserin anlamı ve mekan konusunda bütün güç küratörün eline geçer. Sanatçı eseri için çalışmayı bırakıp küratör için çalışmaya başlar.
Küratörün Gücünün Her şeye Yettiği Dogması
Çağdaş sanatta ise durum farklıdır. Küratörler gücü her şeye yeten kişilerdir ve eseri sahiplenirler, çünkü eseri kendi yazdıkları metinler meydana getirir. Anna Joelsdottir'in üstüne boya sıçratılmış sopalarını "resim anlatısının mantıksal temsille bağını koparmak için soyut bir diyalog kuran metaforik bir görüş" olarak var eden bu metinlerdir. Böylece nesne yere konmuş boyalı sopalar olmaktan çıkıp "sanatçının deneyimlediği kaosun temsili"ne dönüşür. Esere bu boyutu katan bir metindir; bu sahte sanatın yetenek, teknik ve icra gerektirmeyen eserleri böyle bir desteğe ihtiyaç duyarlar. Küratör sanatçının bağımlılığının, eserin küratör desteği olmaksızın ayakta duramayacağının farkındadır. Ve bunu sömürür. Eserlerin sahibi kendisidir.
Küratör Dogması
Zira sanatın yaratıcısı sanatçıysa ve sanat artık yaratı gerektirmiyorsa, sanatçı da gereksiz demektir.
Reklam
Küratör Dogması
Birçok sergi broşüründe artık sanatçıların isimlerine yer verilmez; herkesten önce küratörün ismi yer alır ve projenin falanca isimli uzmanın gözetiminde hazırlandığı vurgulanır.
Küratör Dogması
İspanya pavyonunun küratörlüğünden Alberto Ruiz de Samaniego sorumluydu. Pavyona dahil olacak dört sanatçının kimle olacağı sorulduğunda cevabı sertti: "Sanatın başlıca sorunlarından biri isim fetişizmi. Ben isimleri bir araya getirebilecek projelere öncelik vermeyi amaçlıyorum, dolayısıyla belirlediğim prensiplere uyacak sanatçılar seçtim." Küratör Ruiz de Samaniego'nun bu tutumu istisna olmadığı gibi standarda dönüşmüş durumda.
Bugün dalkavukluk eden, yarın bir sergiye küratör olur.
Reklam
Satılmışlığın meyvesi boldur: Bugün dalkavukluk eden yarın bir sergiye küratör olur.
Anlamın iyi Olduğu DogmasıKitabı okudu
Sanatı meydana getiren şey eserler değil fikirlerdir; herkes sanatçıdır; sanatçının sanat addettiği her şey sanattır ve elbette küratör sanatçıdan üstündür. Böyle bir özen karşıtlığı sayesinde üşengeçlik, zıpçıktılık, zeka eksikliği gibi kavramlar bu sahte sanatın birer değerine dönüştü ve her şey müzelerde sergilenebilir hale geldi.
Sorgulanmayan DogmaKitabı okudu
1960'ların sonlarından itibaren çağdaş sanat küratörü, geleneksel müze küratörlüğünden çok farklı bir rol üstlenmeye başladı. Küratörler tarihsel olarak kendilerini istihdam eden kurumlara ve sanat tarihi disiplinine bağlıydı ve sanat nesnelerine edinilecek, kataloglanacak, korunacak ve sergilenecek eserler olarak muamele etmişlerdi. Sanat eseri stüdyoda yaratılmış ve sunulduğu durumdan, deneyimlendiği koşullardan bağımsız bir varlığa sahip olduğu varsayılmıştır. Ancak 60'lı yılların sonuna gelindiğinde, sanat eserleri sergi mekânında -bazen mekâna doğrudan yanıt olarak- inşa ediliyordu ve küratörler sanatçılarla yakın işbirliği içinde çalışıyor, hatta zaman zaman sanatçıların giderek artan eleştirel yaklaşımlarını paylaşıyorlardı..... Eskiden şairlerde olduğu gibi, küratör olduğunu iddia etmek için bir sergi ya da proje yapmış olmayı bile gerektirmiyor: küratör, icracı konuşmanın el çabukluğunun çocuğudur. Halen küratör olmak için kendini öyle tanımlaman yeterli. Ancak küratörlüğe kötü adını veren şey aynı zamanda potansiyelidir....
Çağdaş sanat teorisyenlerinin tesis ettiği dogmaların bazılarına hepimiz aşinayız: Sanatı meydana getiren şey eserler değil fikirlerdir; herkes sanatçıdır; sanatçının sanat addettiği her şey sanattır ve elbette küratör sanatçıdan üstündür. Böyle bir özen karşıtlığı sayesinde üşengeçlik, zıpçıktılık, zekâ eksikliği gibi kavramlar bu sahte sanatın birer değerine dönüştü ve her şey müzelerde sergilenebilir hale geldi. Hiçbir estetik değeri bulunmadan sanat diye sunulan nesneler bu dogmatizmin buyurduğu şekilde, bir otoritenin buyurduğu prensiplere tamamen boyun eğerek kabul edilmekte.
63 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.