Rorty ve Vattimo’ya göre kültür artık, bir soyaçekim varsayımından kaynaklanmıyor; kültür, kuşaktan kuşağa geçen bilgi idealinin yerini alarak, varoluşsal bir özyaratımla sonuçlanan, her dem yeni bir kendini-betimleme işleminden kaynaklanıyor.
Halbuki can sıkıntısı insanda en büyük belalardan, en doğrudan hissedilen cezalardan biridir. Hayattaki tek amaçları keselerini doldurmaktan ibaret olup kafalarının içini ölümüne boş bırakan bir sürü sefil yaratıkta görürüz bunu. Kendilerini götürüp azap içerisinde kıvrandıran can sıkıntısının kollarına teslim ettiklerinden bizzat bu servetleri onlar için bir cezaya dönüşmüştür. Çünkü ondan kurtulmak için her yöne saldırırlar, yerlerinde duramazlar, şuraya buraya, her yere seyahat ederler. Bir yere ulaşır ulaşmaz hemen oranın kendilerine sunacağı oyun ve eğlenceleri arayıp sormanın telaşına düşerler, nasıl ki yoksul bir adam akşam öğününü nerede bulacağının tasası içerisinde koşturup durursa. Zira ihtiyaç ve can sıkıntısı hiç kuşku yok insan hayatının iki temel kutbudur.
Selamlar, bir süredir raflarda gördüğüm ve dikkatimi çeken bu kitabı sonunda okuma fırsatı buldum. Kitap benim açımdan çaresizliği, yokluğu ve fakirliği derime nüfuz edecek kadar iyi betimliyor. Açıkçası bu derece güçlü bir anlatım zemini beklemiyordum. Olay örgüsü kimine göre ağır ilerlese de sıfır kopukluk ile adeta kitabın başından ayrılmanıza mani oluyor. Özellikle bahsi geçilen dönemler ve bu dönemlerin ışığındaki gerçeklikleri bir tokat gibi yüzüne vuruyor. Kitap bittiğinden ben "Fugui" yerinde olmak istemezdim cümlesini telaffuzu zor bir şekilde söylebildim.
Topraklarımızın nadide yazarlarının yaşamlarının teatral bir dille anlatıldığı, kişisel olarak bulunduğum edebi noktayı sorgulatan ve gelecek için bir ufuk olan güzide eser.
İyimserlik, şarkılar söyleyerek bir uçuruma doğru yol aldığını kabullenmek istemiyor. Durup etrafına bakmıyor, sadece delice ilerliyor, ne de olsa keşfettiği bir şey var, mutluluğun ilahlaştırılmış hali: Her şey sanat olabilir.
Bu eserlerde hiçbir estetik deneyim yok, sorgulanacak, değerlendirilecek, beğenilecek hiçbir unsur yok. Eser kavramı artık teori ve sıfatların ayakta tuttuğu bir rapsodiye dönüşmüş durumda. "Bu sanat değil" gibi temel bir reddin tamamen kullanım dışı olduğu ortada.
Güzelliğin hor görülmesinin yaygınlaşması, yeteneğe karşı açılan savaş, tekniğin ve el işçiliğinin küçümsenmesi sanatı uygarlığımızın bir defosu haline indirgenmekte.
Filozof Michel Onfray La Puissance d'exister [Var olmanın gücü] adlı kitabında şöyle der: "Çağdaş sanat galerileri çağımızın kusurlarını rahatlıkla sergiliyorlar." Sanat adı altında sunulan bu fesatlık çağımızın kusurlarından biridir, dolayısıyla da insan zekasında bir gerilemeye işaret eder.