Osmanlı’dan Tayyip’e Bilim Düşmanlığı
Hikmet Kıvılcımlı, “Osmanlı Tarihinin Maddesi” eserinin Üçüncü Cildinde Osmanlı’da bilimin ne hallere düştüğünü ve buna bağlı olarak Osmanlı Devleti’nin yıkıma nasıl dörtnala gittiğini veciz bir biçimde gözler önüne serer. Biz bu yazıda önce Usta’nın Osmanlı’daki yozlaşmayı somut olarak gösterdiği pasajı, Osmanlıca kısımlarından arındırarak,
EFELYA'dan... "Ferhat'ın on yıl önce yerleştiği ve dört coğrafi bölgenin kesiştiği şirin bir Anadolu kenti olan Eskişehir'de, o zamanlar geceler oldukça sessiz, yıldızlar elle tutulacak kadar yakın, düşlerde kaybolacak kadar yoğundu.Hele de bahar gelip ıhlamurlar çiçek açınca bir başka ferahlık, bir başka yaşama sevinci kuşanırdı insan bu coğrafyada.Şehri ortadan ikiye bir kılıç darbesi gibi bölen Porsuk Çayı ta Kütahya yakınlarından doğar, ağır ağır ve insanda hiç akmıyormuş hissi uyandırarak yaralı bir yılan gibi sürüne sürüne Eskişehir'e ulaşır, ilkyazla birlikte biraz olsun o miskinliğinden sıyrılır; karlar eriyip sele dönüşünce de coşkuyla menderesler çize çize ve allı pullu balıkları, fıstık yeşili kurbağaları önüne katıp kıyısında aşina yüzler gibi vakur, gümüş yapraklı nazlı sultan söğütlerleriyle öpüşerek yoluna devam eder, neden sonra Sakarya Nehri'ne karışınca da öfkesinin yerini anne kucağında susan bir çocuk dinginliği alırdı. O zamanların Eskişehir'inde bugünkü kalabalıktan eser yoktu.Şehrin güneyindeki yamaçlarda Osmanlıdan kalma Odunpazarı bölgesinde, semte o mistik ruhu veren bodur minareli tarihi camiler, hiçbirinin diğerinin manzarasını kapatmayan, zevkli cumbaları ve kırmızı kiremitli çatılarıyla daracık sokaklar boyunca adeta zamana direnmek için birbirine yaslanan kâğir ve kerpiç evler, yüz yıllık fırınlar, iki üç kuşağın birbirlerine güvenle tavsiye ettiği kasap dükkânları, her köşe başında ya da meydanda susuz yolcuları şırıl şırıl selamlayan sebil çeşmeler vardı..." EFELYA S.17
Reklam
Günümüz Müslümanları??? Tuhaf bir din anlayışı gelişti son yıllarda. Kimsenin de yadırgamadığı bu tuhaf dinin kendine ait ritüelleri de çıktı tabi ister istemez. Kocaman yuvarlak masaların etrafında kocaman şamdanlar ile iftar açınca Allah’a daha yakın, tıka basa yediğimiz zaman Allah’a daha uzak hissedemiyoruz. “Ararım ararım seni her yerde”
Kaplanlar gibi kana susamış insanlar var. Birisi; bir insan bedeni, eti ve ruhu üzerinde sınırsız hâkimiyet kurmaya görsün -ki aslında kendi de böyle bir insandır-, aslında Tanrı’nın sureti olan başka bir canlıyı yerin dibine batırma ve alçaltma hâkimiyetini ve özgürlüğünü ele geçirmeye görsün, bu kişi farkında olmadan kendi duyguları üzerindeki iktidarını yitirir.” Zorbalık, alışkanlık olmuştur. En mükemmel insan bile hayvanca kabalaşabilir. Kan ve iktidar insanı sarhoş eder, kabalık ve şiddetli arzunun birleşmesiyle keskin bir haz ortaya çıkar. Bu işkencelere ayrıca, gardiyan ve cellatların kurbanları üzerinden kazanç elde etmeleri eklenir. “Bu tür yaklaşımlar karşısında duyarsız kalan bir toplum, özünde zehirlenmiş demektir. Kısacası; birisine, diğerinin bedenine ceza uygulama hakkı verilmesi, toplumun alnında bir lekedir ve durdurulamaz bir çözülmeye yol açar.”
Bu kadar kötü uygulayıcıları varken İslâm'ın yaşanabilen güzellik lerini kim nasıl görsün?
28 Şubat...
Tuhaf bir din anlayışı gelişti son yıllarda. Kimsenin de yadırgamadığı bu tuhaf dinin kendine ait ritüelleri de çıktı tabi ister istemez. Kocaman yuvarlak masaların etrafında kocaman şamdanlar ile iftar açınca Allah'a daha yakın, tıka basa yediğimiz zaman Allah'a daha uzak hissedemiyoruz. "Ararım ararım seni her yerde" ney
Reklam
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.