Alacakaranlığın bu kısacık anında, yalnız
bir insanın değil, tüm halkın duyduğu, süreksiz ve hüzünlü
bir şey hüküm sürerdi. Bana geline?;, ağlamak gelir
gibi sevmek gelirdi içimden. Bundan böyle uykumun
her saati yaşamımdan çalınacakmış gibi bir duygu uyanırdı
içimde... ereksiz arzu zamanından çalınacakmış gibi
yani. Palma meyhanesinin ve San Francisco manastırının
o titrek saatlerinde olduğu gibi, kımıltısızdım, gergindim,
dünyayı avuçlarımın içine koymak isteyen bu
uçsuz bucaksız coşku karşısında güçsüzdüm.
İyi biliyorum ki yanılıyorum, benimsenilmesi, tanınması
gereken sınırlar Vardır. Yaratırsa böyle yaratır insan.
Ama sevmenin sının yoktur ve ben her şeyi kucaklayabildikten
sonra, iyi sarılamasam da ne çıkar? Cenova’da
tüm bir sabah boyunca gülümsemelerini sevdiğim
kadınlar var. Bir daha görmeyeceğim artık onları, bundan
daha basit bir şey de olamaz kuşkusuz. Ama sözcükler
özlemimin alevini örtemeyecek. San Francisco manastırının
küçük kuyusu. Güvercin sürülerinin uçup gidişini
izlerdim orada, bu yüzden susuzluğumu unuturdum.
Ama susuzluğumun yeniden doğduğu bir an her
zaman gelirdi.
Albert Camus / Tersi ve Yüzü