Seninle ben bir kumaşın iki ters yüzüyüz.
Bir yüz sert kuşanması dert,
Bir yüzü hassas kullanılamaz.
Bir ters bir düz,
Kâh bükümsüzüz,Kâh pürüzsüz
Üstelik biraz dökük
Bir tarafımız hepten sökük.
Dikiş tutturmak gerek,
O da mümkün elbet.
Ne hikmetse seninle ben,
İki ayrı yüzüyüz aynı kumaşın.
Bu esrarına varamadığımız,
Sırdan dokunmuş Dünya'nın hilafına,
Bilirim.
Aynıdır ham maddemiz.
"Korkusuz kadınlar okulu olsa, iki gözüm. Kızlarımızı göndersek. Dünyayı devirebileceğini öğrense kızlarımız. Öyle kızlarımız olsa, korkusuz kızlarımız. Artık. Biz artık korkusuz kızlar doğursak. Çoğalsak."
Ece Temelkuran, "Korkusuz Kadınlar Okulu"
Sizi anlamayacak insanlar için nefesinizi tüketmektense onları kendi kirli dünyalarında, inandıkları kör düşüncelere mahkûm etmek çok daha acı vericiydi. Onları karanlığa bırakıyordum, gerçeğin ne olduğunu hiçbir zaman bulamayacakları kadar kuytuda debeleniyorlardı, aydınlığın varlığından bile bihaberdiler.
Kirpiklerimi kırpıştırıp un tanelerini gözlerimden sildiğimde karşımdaki adam şaşkınca, "sakın!" diye çıkıştı. "Her an ağlayacak gibisin. Yapma."
"Hamur..." diye hızla araya girdi. "Yüzün hamur olur."
Çocuklar ölüyor üstat. İnsanlar ise her şeyi meşrulaştırıyor. Yoruldum... Bir serçenin cadde ortasında yağmura yakalandığı için uçup uçmamak arasındaki kararsız bekleyişi vardır ya, işte ölümü ya da yaşamı öyle beklediğimi hissediyorum. Çok zayıfladım. Diyeceksin ki yemek ye o zaman, elinden
tutan mı var? Yok üstat, öyle değil. Elimden kimse tutmuyor. Midem artık yorgunluğu kaldıramayacak kadar yaşlandı...