sena

sena
@lavantalar
“Ve yaşam çığlık atıyordu yüreğinde.”
Kenar mahalleler. Birbirine ufunetli adaleler gibi geçmiş, yaslanmış tahta evler. Her yağmurda, her küçük fırtınada sancılanan ve biraz daha eğrilip büğrülen bu evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederdim. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmıştır, kiminin şahnişini biraz daha yumrulmuştur, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir ve hepsi hastadır, onları seviyorum çünkü onlarda kendimi buluyorum ve hepsi iki üç senede bir ameliyat olmadıkça yaşayamazlar, onları çok seviyorum ve hepsi, rüzgârdan sancılandıkça ne kadar inilderler ve içlerinde ne aziz şeyler saklarlar, onları çok... Çok seviyorum.
Reklam
Hani senin o güzel kelimelerin, çılgınlıkların, şarkıların, davetlileri kahkahalarla boğan şakaların?
Bir ölü. Çırçıplak, sapsarı, upuzun bir vücut. Sivri yerleri morarmış, kaburgaları siyahlanarak fırlamış. Adaleler düşük. Kollar ve bacaklar incelmiş. Bir bacağı uzamış, öte­ki hafifçe yana kıvrık ve dizi yukarı kalkık. Başı yana dönük ve masanın kenarına doğru biraz kaymış. Ucu sivri ve etrafı mor bir daire ile çevrili burun uzamış, şakakları çökmüş ve traşı gelmiş. Alnı çok buruşuk. Yüzün­de de şiddetli nefret ve azap: Hâlâ yaşıyormuş gibi, işkence çekiyormuş gibi, hâlâ içinde büyük duygular var­mış gibi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Doktor “Bu taze kadavra, yeni gelmiş.” dedi. “Taze” ve “Kadavra” kelimelerinin garip tezadı beni ürpertti.
Artık onu dinleyemez oldum. Bir iki ay evvel okuduğum “Hamlet”in mezarlık sahnesini hatırladım. Orada, kralın soytarısı Yorik’in kafatasını ele alan Prens’in sözlerini bir musiki gibi içimden mırıldandım: “Heyhat! Zavallı Yorik! Ben onu tanıdım Horatio! Soytarıların en neşelisiydi. Velût bir muhayyele. Bin defa beni kollarında gezdirdi fakat şimdi manzarası hayalimi nasıl dolduruyor! Kalbim nasıl...”
Reklam
Reklam
198 öğeden 166 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.