"Sular hendeğine dolar.İnsanlar doğar ölür, gün doğar batar. Ağaçlar büyür çürür. Sular akar, bulut ağlar. Ağayı öldürürsün, ağa gelir yerine. Bir daha öldürürsün, bir daha gelir."
Tarık Tufan kendine has üslubu ve okurken bu bir delilik diye düşüneceğiniz fikirlerini hiç de çekinmeden romanın her satırına sindirmiş.
Ana tema nedir dersek aşkı uğruna savrulup giden, bu savruluşta başkaca yanlışlıklar da yapan bir adamın romanı diyebiliriz.
Romanda alelade, öyle geçiştirebileceğiniz hiçbir karakter yok, bu da romanı daha güçlü ve ayakları yere daha sağlam basar bir hale getirmiş. Baki Semih var mesela.Bir roman kahramanıyla tanışmak isteseydim bu Baki Semih olurdu.
Bir de mekanların ruhu var bu romanda.Turgutun evinde ruhunuz daralırken, tekkeye girip levhaların önünde dolaştığınızda zikir sesleri kulağınızda yankılanıyor mesela.
Kitabın sonu biraz üzebilir, Tarık Tufan biraz ters köşe yapmış.İyi okumalar.
"Gidenlere hep öyle gelir; bir şey unutmuşlar gibi.Oysa zaten bir şey unutmak için gider insan.Giderken bir şey unutmak sorun değil; insan çok daha büyük bir şeyi unutmak için gider.Geride kalanların ne anlamı olabilir ki?"
"Annem benim için mutfaktan gelen tabak çanak sesleridir; mutfaktaki su sesi, pencereyi açma sesi, namaz kılarken duyulan fısıltı sesidir. Ev sesleri annemdir, annem biraz da ev sesleridir."