"İyiyi ve kötüyü bilirdi, ama varoluşsal bir nitelik olarak saflık ve masumiyet, asla aklına gelmemişti. Oysa şimdi, onda, toplamı ebedi hayatı oluşturan iyilik ve temizliğin en üst derecesi olarak kavrıyordu saflığı."
Senin aşkına inanıyorum. Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz.
" Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile."
"...tiksiniyordu kendinden. içinde ilahi ne varsa yok olmuştu; yaşama gücü, canlılığı kalmamıştı ki dürtsün onu. ölmüştü. ruhu ölü gibiydi. bir hayvandı o, iş hayvanıydı. ne yemyeşil yaprakların arasından geçerek inen gün ışığının güzelliğini görüyor, ne de kozmik sonsuzluktan bahseden ve sırlarını o yaprakların hışırtılarında açığa vuran mavi gök kubbenin fısıltılarını duyuyordu artık. hayat dayanılmaz ölçüde sıkıcı ve aptaldı; feci bir tat bırakıyordu ağzında. içgörüsünün aynasının üzerine simsiyah bir perde inmiş, güneş ışınlarının girmediği karanlık bir hastane odasında yatma hayalinden hoşlanır olmuştu."
“Söyle bana,” diye devam etti Edwin, “neden yengece ‘ağızlara layık ziyafet’ diyorsun? Yengeç, yengeçtir, öyle değil mi? Senden başka kimsenin ona böyle komik bir isim taktığını görmedim.”