Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bazen dışlanmışlığı sahiden bir şölenden dışlanmışlık olarak anlatır Dostoyevski. Birileri bir şey kutluyordur; bir tek Dostoyevski'nin kahramanı, bir tek o, şölenden payını alamamıştır. Öteki'nde Golyatkin velinimetinin verdiği davete çağrılmaz. Yeraltından Notlar'da yeraltı adamı subay Zverkov onuruna verilen veda yemeğine davet edilmez. Oysa bütün vaatleriyle sürüyordur şölen: Herkes yiyip içiyor, güzel kıyafetlerle bulvarlarda geziyor, güzel kadınlarla eğleniyordur. Dostoyevski'nin yalnız adamlarının payına düşense uçucu hayal dünyasıyla yetinmek, bu yetmediğinde kendilerini rezil etmek pahasına şöleni şölen olmaktan çıkarmaktır. Golyatkin velinimetinin verdiği davete çağrılmadığı halde gider; gitmekle kalmaz, davet sahibinin kızma da sulanır. Yeraltı adamı yemeğe kendini zorla davet ettirir; kimse onunla ilgilenmeyince de rezalet çıkarır. İnsan ilişkilerini düzenleyen dışlayıcı yasayı ihlal etme isteğinden, bir köşede unutuluvermiş olmanın yol açtığı kibirli yalnızlıktan, aynı anda hem isyan hem incinmişlik hem de korkudan yapılma yeraltına böyle inilir Dostoyevski’de. Herkesin sofrada bir yeri var, bir ben fazlalığım, diyordu İppolit. Yeraltı adamıysa şöyle: "Ben yalnızım, onlarsa hep birlikte."
Sayfa 26 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Dostoyevski kahramanları parayı yokluktan kurtulmanın kendisinden çok, yokluğa eşlik eden sıradanlıktan, sıradanlığın getirdiği utançtan kurtulmak için ister.
Reklam
Aşağılanmışlık böyle bir şeydir Dostoyevski'de: Başkasının aynasından yansıyan yetersizlik duygusu, ötekinin bakışının açtığı gurur yarası.
Zebercet'in sonunda neden intihar ettiğini anlamak için de bir değil, birkaç nedeni aynı anda düşünelim. Her şeyden önce kimliğini ancak hayali bir geçmişe dönerek kurabildiği için, ama o hayali geçmişin elinden alındığını, zaten belki de hiç olmadığını, anasından dinlediği hikâyelerden, kendi hayalinde oluşturduğu masallardan ibaret olduğunu sezdiğinden intihar etmiştir Zebercet.
Sayfa 169 - Metis YayınlarıKitabı okudu
C.'nin başkalarını horgördüğü, Zebercedinse başkaları tarafından horgörüldüğü için kaçtığını söyler Berna Moran. Doğru. Yine de C.nin başkalarını horgörmesiyle Zebercedin horgörülmüşlüğünün, C.'nin kibriyle Zebercedin caniliğinin aynı gurur yarasına verilmiş farklı yanıtlar olduğunu anlatmak istiyor olamaz mı bize Atılgan?
Sayfa 163 - Metis YayınlarıKitabı okudu
"Gözü karşı afişteki ağlamaklı kadına takıldı. Sanki beklediği kişi söz vermiş de gelmemiş gibi içini bir öfke kapladı." Zaten C.'nin dayak olayını izleyen sahnede, sokaktan geçen tanımadığı bir kızı dudaklarından öpmesi yerleşik ahlak kurallarını hiçe sayma çabası kadar, bir türlü tam "gerçek" olamayan kadınların bu yanıtsızlığmdan alınmış bir intikamı andırır. Ama bu da rahatlatmayacaktır C.'yi; çünkü öfkesi bile hemen her durumda yanıtsız kalmaya yazgılıdır: "İnsan suratlarına meydan okurcasına baktı. Ama onu kimse görmedi."
Sayfa 139 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Edebiyatın "görme" gücünden söz ederiz çoğu zaman. Edebiyat yapıtının gündelik dilin görünmez kıldığını yeniden görülebilir hale getirdiğini; gerçeğe ayna tuttuğunu, geçmişe ışık düşürdüğünü, iç dünyayı aydınlattığını söyleriz.
Sayfa 15 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Oğuz Atay yalnızca "tutunamamanın acısı"nı değil, aynı zamanda bu acının bir dilsel şiddete maruz kalmak anlamına geldiğini, "aşağılayan, ezen, soluk aldırmayan kelimeler'le savaşmayı gerektirdiğini de anlatmıştı.
Sayfa 14 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Batılı değerlendirir, biz severiz.
Batılının incelemekle, değerlendirmekle yetinen bakışında apaçık bir duygusuzluk seziyordur Atay. "Günlük"teki ünlü cümleler şunlar: - "Amerikalı, Avrupalı kendi dışındaki kültürleri sadece inceler, bizim samimiyetimiz ve sıcaklığımızla benimsemez. Bu soğuk ve mesafeli bir davranıştır. Bir Afrikalıyı, bir Hintliyi, bir Çinliyi, bir Rus'u, bir Türk'ü hissedemez içinde. Her şeyi bir anatomi masasına yatırır, kusurları ortaya koyar, sahip olabilecekleri alır; mülkiyet duygusu... Edebiyatta bile çıkarına bakar. Bir Puşkin'i anlayamaz. Dostoyevski'ye, Tolstoy'a yaklaştığı gibi yaklaşamaz. Biz Steinbeck'in pamuk ve şeftali toplayan işçileriyle birlikte acı çekeriz, Hamlet'in meselesine katılırız. Palto bizi derinden sarar. Batılı değerlendirir, biz severiz."
Dostoyevski'de insanın kendi iradesiyle gerçekleştirebileceği yegâne eylem olan intihar bile taklit olma tehlikesiyle karşı karşıya değil midir? Tanrı'ya meydan okumak için canına kıyarken aslında İsa'yı örnek almaz mı Kirillov?
Sayfa 44 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hikmet'in söylediği gibi "gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçü"yse eğer, bu tatsız ölçüyü bir süreliğine askıya alabildikleri için, ölçünün belki bir gün sahiden geçersiz olabileceği daha özgür bir dünyayı haber verirler. Yine Hikmet'in dediği gibi "bütün mesele kelimelerse" eğer, insanın "kelimelerle yeni bir akıl kurmayı" denediği, daha özgür bir dünyanın pekâlâ olabileceğini hissettirir bize Atay’ın yapıtları.
Sayfa 64 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Muallim Naci ile Recaizade Ekrem arasındaki kavga bir fikir çatışmasından çok, bahtiyar İstanbulluyla öfkeli Anadolu adamının gurur sürtüşmesinden kaynaklanmıştır.
Sayfa 84 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Geri151
778 öğeden 766 ile 778 arasındakiler gösteriliyor.