Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Memleketin, yüzü ışıldayan bütün çocukları gibi, hayatının bir dönemini devrimin, insanın sırtını ılık bir elle sıvazlayan ihtimaline inanarak geçirmişti. Devrim olurdu, olmazdı orası ayrı mesele. Ama devrime yalnızca inanmanın bile, razı olmamakla doğrudan ilgili, vicdanı serinleten, en olmadık zamanda insanın içini yeşerten bir lezzeti var... ... Hayat kendini öyle bir gelip senin karşına koyuyor ki, hayallerini, umutlarını, çocukluğundan, gençliğinden beri kurduklarını yutturuveriyor sana. Sınavlar geliyor, zoraki takılmış kravatlarla, en son akraba düğününde giyilmiş biçimsiz takım elbiselerle iş görüşmeleri geliyor, askerlik geliyor, kredi kartı geliyor, ihtiyarların bir bir ölmesi, gençlerin bir bir ihtiyarlaması geliyor. Durduğu yerde ağırlaşmaya başlıyor hayat. yapış yapış bir şey gibi.
Bir de yalnızlık var, onu da hesaba katmak lazım. İlk başlarda onsuzluk sanıyorsun bunu ama değil, basbayağı yalnızlık işte. Aynalarda kendini görmekten sıkılacak kadar yalnızlık, yatağa yattığında kendi kokunu duymaktan öğürecek kadar... Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikayet edesin geliyor. Bir şeyden şikayet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu. İstiyorsun ki hep senin terk edilişinden bahsetsinler, hep seni yalnız bırakana lanetler okusunlar topluca, 'Sen de ne çok severmişsin be kardeşim' desinler, "Hak etmiyor, kızgın alevlere gelsin inşallah; sen hiç üzme kendini!' deyip hep sırtını sıvazlasınlar. Olmuyor ama. Bir dinliyorlar, iki dinliyorlar. Sonra bir bakıyorsun, sen anlatırken onlar telefonlarıyla oynuyorlar, saatlerine bakıyorlar, sigara paketinin naylonundan çiçekler yapmaya uğraşıyorlar. Senin de içinden gelmiyor işte ondan sonra, kendi kendine kalıyorsun. 'Hay ben böyle aşkın ıstırabını!' deyip kalaylayamıyorsun çünkü, aşk da senin ıstırap da. Ondan sonrası aynada kendi yüzün, yatakta kendi kokun, evin içinde şikayet bile edemeyeceğin, kendi dağınıklığın."
Reklam
128 syf.
8/10 puan verdi
İlk ismi dikkatimi çekti. Sonra sık sık karşıma çıktı. İsmini Yıldız Tilbe'nin bir tweetinden almış. Gündelik yaşamdan alınmış, samimi bir dille yazılmış sekiz hikayenin yer aldığı kitabın yazarı Sait Faik Hikaye Ödülü sahibi. 'Benim Adım Feridun' ve 'Stoper' favori öykülerim. Yolculuk sırasında uzayıp giden yolda kah güldürdü, kah içimi burktu. Bir pazar gününün keyfine de yakışabilir elbette. Keyifli okumalar.
Olduğu Kadar Güzeldik
Olduğu Kadar GüzeldikMahir Ünsal Eriş · İletişim Yayınevi · 20132,955 okunma
"Tıraş olmak ne garip şey, her seferinde altından gençliğin çıkacak gibi kendi yüzünü kazıyorsun, fakat yine, biraz daha yaşlanmış halin kalıyor eline. Aynadan bakıyor sana öyle geçkin, yorgun..."
"Kimseyi istemiyorsun yanında, ama durup durup da yalnızlıktan şikayet edesin geliyor. Bir şeyden şikayet edebilmek için bile insan lazım. Öyle hileli bir şey bu."
Reklam
Öyleyse yaşamak, hayata karşılık hayallerden vazgeçtiğimiz bir kaybetme biçimidir.
“Çünkü aşk, gözünde büyütmekti...”
"Şüphe insanın içini kemiren bir kurt doktor, çürütene kadar kemirir; sonra sen o pis kokuyu karşındakinden geliyor sanırsın."
"Kimi sevsem, hep beklemekle geçiyor vaktimin büyük çoğunluğu..."
Reklam
128 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Kitap beni kapağından vurdu. Sarımtrak, buram buram nostalji kokan o sıcak kapağından...Sayfalarında kaybolurken de ambalajın beni aldatmadığını tam tersine kapaktaki samimiyetin dizelere fazlasıyla yansıdığını gördüm.
Olduğu Kadar Güzeldik
Olduğu Kadar GüzeldikMahir Ünsal Eriş · İletişim Yayınevi · 20132,955 okunma
Çocuklara hakikat nasıl da olduğu gibi görünüyor. Başka türlüymüş gibi davranıldığında şaşırıyorlar, ikna olamıyorlar kendi kendilerine. Büyüklerine sora sora köreltiyorlar hakikati gören gözlerini zamanla. Böylece büyüyorlar.
Umut çok garip bir şey, insanı olduğundan daha aptal etmeye yetiyor.
Sevilirken, kendimize, sevdirmeye çalıştığımız zamanlardaki kadar bakmıyoruz. Biri gelip bizi tezgahtan alana kadar, bir manavın önlüğüne süre süre parlattığı elmalar gibi cilalayıp duruyoruz kendimizi. İlk ısırıktan sonra, ısırılan yerlerimizden kararmaya başlıyoruz ama.
Sana anlatmadık bunları. Sen babamı orada burada arsa koşturuyor , falanca yerde toplantı bilmem kim beylere mal almaya gitti, daha dün buradaydı ama yine çağırdılar, sanıyordun. Öyle yazıyorduk mektuplarda. Kısacık telefonlarda öyle diyorduk. Duysan, bilsen kalkar gelirdin. Bir umudumuz sendin. Okuluna sarıl, aklını derslerine ver istiyorduk. Benden lise bile ummuyorlardı. "Oğlan çocuğu gibi bu," diyordu dedem, "Evde kalmasa bari." Sana inanıyorlardı ama. İnanıyorduk, tek kelime etmiyorduk sana.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.