Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kompleksi psikanalitik açıdan yerine yerleştirirken, neden onun zorunlu olarak zararlı sayıldığını anlamıyorum. Her şeyden önce psikanalizcinin gözünde Ödip kompleksi kültürün fons ve origo'su, temeli ve kökenidir; dinin, ahlakın ve yasanın çıkış noktasıdır. Onu ortadan kaldırmayane gerek var? İnsanlık ya da «ortak ruh» , onu parçalamak için neden o denli sıkıntılara girdi? Bize gelince, biz komplekste bir neden değil, bir alt-ürün, yaratıcı bir güç değil, bir uyumsuzluk tanısı görüyoruz.
Sayfa 197
Sonn :)
"Bir bilgin (ya da bir okul), yeni ve işlenmemiş bir alana nasıl giriyorsa, savunulmayacak bir yeri de öyle terketmelidir. Bilimsel araştırmada, birkaç altın filizinin ancak çok miktarda kayaların ve kumların temizlenip atılmasından sonra elde edilebileceğini her zaman anımsamak gerekir."
Sayfa 198
Reklam
"Kültür insanı güdüsel eğilimlerinin ve doğal öncellerinin üstüne çıkarırken, ciddi tehlikelerle karşı karşıya getiriyor. İnsanın kültür sayesinde doğadan bağımsız olmayı başardığı sırada iki güçlü kötülük eğilimi, cinsel kötülük eğilimi ile devrimci kötülük eğilimi onu kışkırtıyor. İnsanlığın ilk ilerlemelerini borçlu olduğu ailenin içinde insanın önüne iki tehlike dikiliyor: Zina eğilimi ve yetkeye karşı başkaldırı."
"Karı ve kocayı birbirlerine bağlamak için kültürün kullandığı en güçlü olanak, onların heyecanlarını örgütlemeye ve kişisel davranışlarına biçim vermeye dayanır. Hayvanlar dünyasında ve insan toplumlarında evlilik ilişkileri arasında varolan temel ayrımları bize açıklayacak olan bu süreci daha yakından tanıma fırsatı bulacağız. Hayvanlar,
"Hayvanlar arası evlilik cinsel seçmeci bir girişimle başlarken basit bir gebelik olayı ile sonuçlanır ve doğuştan gelen evlilik bağının güçleriyle sürdürülür; insanlarda ise kültürel etkenlerin etkisiyle başlar, toplumsal onayla sonuçlanır ve toplumsal baskının çeşitli sistemleri sayesinde sürdürülür"
Evlilik Olgusu
"Hayvansal birlik, ne cinsel kızışmaya denk düşen dizginsiz bir tutku üzerine, ne cinsel kıskançlığa, ne erkeğin dişi üzerindeki genellikle hak iddialarına dayanır; yalnızca doğuştan gelen özel ve doğal eğilimler üzerine kuruludur. İnsan topluluklarında evlilik bağlarının niteliği tümüyle ayrıdır. İlkönce. cinsel birleşme hareketi yalnız başına henüz bir evliliği oluşturmaz. Evliliğin geçerli olması için özel bir törenle onaylanması gerekir, bu da tabulardan ayrılan toplumsal bir olaydır. Burada kültürün, toplumsal onaylamanın ve iki birey arasında yeni ilişkiler kuran bir biçimin gerçek yaratıcı eylemi karşısındayız. Bu ilişkilerin sahip olduğu güç, güdülerden değil, toplumsal baskılardan gelir. Yeni bağ, biyolojik bağlara göre dıştan ve yukarıdan gelen bir şeydir. Bu yaratıcı eylem gerçekleşmedikçe ve evlilik, kültürün gerektirdiği biçimde bir sonuca bağlanmadıkça, kadınla erkek sık sık cinsel ilişki kuramazlar, istedikleri kadar bir arada kalamazlar: Bunların ilişkisi, toplumun onayladığı bir evlilikten her zaman için çok ayrı birşey olacaktır. insan evliliğe doğuştan hazır olmadığı için, bir kadınla bir erkeği birbirlerine bağlayan bağ, tüm biyolojik koruyuculuktan yoksun kalacaktır. Bu ilişkiyi gerçekleştiren toplum olmadığına göre, kültürel destek de reddedilir. Gerçekte tüm toplumlarda, uygun toplumsal onayı almayan ve evliymiş gibi davranmak isteyen bir kadınla bir erkek, az çok sert bir cezayla karşı karşıyadırlar."
Reklam
"Freudien okulun ileri sürdüğüne göre, bastırılmış arzular kendi doyumlarını folklorda, halk masallarında ve efsanelerde bulmaktadır; bunlara atasözleri, oyunlar, özdeyişler ve kimi tipik küfürler de katılabilir."
Hayvanlarda zina ne bir biyolojik tehlike, ne de kötülük eğilimi konusu oluşturur, birini diğerine karşı koruyacak engeller koymanın yararı da yoktur; insan toplumlarında ise aksine, zinaya karşı en katı engeller, en güçlü yasaklar konulur. Bu olaya, ilkel yasama uygulamasını bir ilke gibi ileri süren bir varsayımın yardımıyla ya da aynı ailenin
Sayfa 174
"Birçok mitin ayrıntılı betimlemesine göre, ilk ata kadın kendi soyunu üretti. Kimi mitlere göre kadın sakınımsız davranıp yağmurda durmuş; diğerlerine göre, kadın mağarada uyurken sarkıtlardan düşen damlalar onun içine işlemiş; en son bir mite göre kadın suda yıkanırken balık onu ısırmış. Böylece kadın 'açık' bulunmuş ve bu açıklıktan ruh-çocuk karına girmiş, onu gebe bırakmış. Böylece mit, babanın yaratıcı gücü yerine, ana atanın kendiliğinden yaratıcı gücünü koymuş oluyor."
Sayfa 83 - Kabalcı YayınlarıKitabı okuyor
"Tüm küfürler ve kaba sözler, heyecan olasılıkları yüklü kimi talepleri içerir. Bunların kimisi iğrenme ve utanç duyguları uyandırır; diğerleri, herhangi bir kişiye yüklenen bir kavramı anımsatan ya da belli bir toplumda çok iğrenç sayılan ve dinleyenlerin duygularını inciten küfürlerdir."
Sayfa 81 - Kabalcı YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Baba işgali :)
"Tanıdığımız ataerkil sistem, babanın üstünlüğünü tanıma ve aynı zamanda ne ana hukuku sistemine, ne karmaşık tabulara başvurarak bu üstünlüğü sevgiyle kabullenmenin istemi anlamına geliyor. İnsanın ehlileştirilmesi, Ödip kompleksinin derece derece silinmesi anlamına geliyor. Şimdi insan gerçek babasına karşıdan bakabilir ve onunla yaşayabilir. Babanın aile içinde işgal ettiği yerin tanınması, uygarlığın gelişmesinde en önemli bir ilerleme sayılmalıdır derken, Freud haklıydı."
"Mit gücünü büyüden alır, ama büyü de mite bağımlıdır. Tüm büyülerin ve ayinlerin toplumsal bir temeli vardır denilebilir. Yerliler, insanların büyüye nasıl sahip olduklarını açıklayan ve bu büyünün etkinliğinin güvencesini oluşturan bir efsane biliyorlar. Mitin başiıca toplumsal etkisi belki de bu olayda yatmaktadır. Gerçekte mit, büyünün içinde yaşıyor; birçok toplumsal kurumlara biçimini veren ve sürdüren büyü olduğuna göre, mitin, yine büyü aracılığıyla büyüyü etkilediği söylenebilir."
"Küfürler, belli bir toplum içinde bozulmanın en son derecesini gösterdiği için toplumsal açıdan çok ilginçtir."
"Düş görmemek, daha toplumsal etkilerle, biyolojik etkenler arasında sistemli bir bağın kurulması kaçınılmazdır. Ödip kompleksine evrensel bir boyut vermek yerine, her tip uygarlığı ve orada ağır basan kompleksi ayrı ayrı incelemek daha doğru olur. Doğrusu düşe ilgisizlik, Trobryandlılar'ın baskı tanımamasından mı ileri geliyordu, yoksa onların toplumunda cinselliğe hiçbir sınır konulmadığı için miydi? Komplekslerin zayıflığından, ortaya geç çıkışından ve çocukluktaki öğelerinin azlığından mıydı? Derin iz bırakmayan serbest düşleri azlığı, diğer bir deyişle pek direnmeyen anıların azlığı nevrozların olmayışıyla aynı sonuca varmamıza izin veriyor; böylece genel çizgileri içinde, düşlerin başlıca nedenini, doyurulmamış cinsel arzularda, özellikle cinsel· tepilerde, ya da çocuklukta şiddetle bastırılan cinsellikte gören Freud'un kuramlarını onaylıyor."
Ergenlik Dönemi
"Gencin yeni edindiği erkeklik, her şeyden önce, cinsel davranışını etkiler. Öğrenmek için kafaca olgunlaşmıştır; fizyolojik bakımdan, edindiği bilgileri yaşamda uygulayacak kadar olgunlaşmıştır. Genellikle bu dönemde cinsellikle ilgili ilk derslerini alır ve şu ya da bu biçimde cinsel etkinliğini belki normal ve düzenli, ama daha seyrek
1.044 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.