O yere bahar geldiğinde birlikte kırlara kaçarlar; dert ve yaraları yüzünden çektikleri ahlarını dağlara ulaştırarak yıldırım gibi bahçelere giderlerdi.
Anlatamamak veya anlaşılamamak
Yoruyor bizi
En çok da açan çiçekleri
Gelen bahara solduruyor bizi
Ruhumuza bir damla umut düşüyor
Açıyor çiçekler
Ve o çiçekler
Birer birer küsüyor
Umudumuza ve bahara.
Ruh penceremden bakarım kendime
Görürüm perdeler arkasında
Bir muhayyel gibi
Köyümün rüzgârında bir karınca.
Sonra soğuk odalar
Gelir aklıma
Açılır pencerem
Bir uçurum kenarında
Vızıldayan değil o
Bir sinek ötesinde
Yollarda kırık cam parçaları,
Uçan yüzlerce kuş,
Selamlasın seni
Muhayyel ovalarında.
Tefekkür küfre karşı silahtır,
İman kalesinin en uç burcunda.
Hakk’a adanmış bir borç,
Bir dayanak
Koşmasını bilene ayaklar hazır
Bilekler güçlü
Kudret Allah'ın,
Sen Rabb’ine güven!
Tefekkürünü tevekkül eyle.
Ey benim kutsalım
Sen ne hâllere kaldın
Niye dizlerin kan revan?
Yoksa kaybolan şey
Benliğindeki o ahenk mi?
Nicedir özler kalbim seni
Bu hazan bürümüş
Başımıza yıkılırcasına olan
Gök kubbenin altında.
İnceden inceden
Sızlatır ya içini
Bir ezginin nakaratı
Açılır ve seyredersin benliğini
Uzaklar uzak
Yakınlar yakın
Akın var akın
Gönlümden ruhuma dolan
Bir sefer var
Onu durdurmak ne mümkün!
İşte böyledir bu nakarat
Yüreğini sızlatan
Ve dahi gamzeleri kaybettiren
İnce bir sızı.
Güldür o,
Bülbülleri âşık eden
Dikeni ile yakan
Kokusuyla ruhumuzu esir alan
Nicedir dolanmazdım ben
Seyrederek ömrümü
Buhranlara kapılan şu gönlüm
Tefekküre râm olsun gönlüm.
Bir vakitler âşık oldum ben de
Deliler diyarında
Karınca suya durdu
Baktı gözlerime
“İbret almaz mısın?” dedi.
Süleyman'ı gördüm gözlerinde
Uçtu yüreğim
Hasret diyarlarının ötesine
Bir misal oldu bana
Gönlüm kararınca karınca.