Zweig'ın kendi hayatından da izler taşıyan birinci dünya savaşının insanda yarattığı psikolojik yıkımı anlattığı eser. Ferdinand ve Paula, ülkeleri olan Almanya’da başlayan ve kendilerinin inanmadıkları savaştan kaçarak İsviçre’ye yerleşerek barış içinde ve özgür olarak yaşamaya çalışan çift. Fakat geçmişten kurtulmak öyle kolay değil. Ferdinand’ı askere çağıran görev emri geliyor ve bundan sonra başlıyor Ferdinand’ın iç çekişmesi. Ferdinand zaten bir gün çağrılacağını biliyor, bu korku ile yüzleşeceği zamanı bekliyor. Mecburiyet ve dayatmalar insanın çoğu zaman maruz kaldığı bir durum, size tercih etme şansı bırakmıyorlar. Başkalarının aldığı kararların sizin hayatınızı nasıl etkilediğini görüyorsunuz. Ferdinand’da bununla yüzleşiyor.
Vatana karşı duyduğu sevgi ve mecburiyet ile karısına olan sevgi ve sorumluluk arasında seçim yapmak zorunda olan Ferdinand'ın psikolojisini, ruhsal bocalamasını, iç dünyasını ve karar verme aşamasında yaşadıklarını anlatıyor. Sanki iradesini kontrol edemez bir hale geliyor Ferdinand, yapacağı şey yanlış olsa bile kendine hakim olamıyor, gitmek zorunda hissediyor kendisini. Savaşa gitmeyi mecburiyet olarak görüyor.
Kitapta hayran olduğum kişi Paula oldu. Gerçekten güçlü, cesur, eşini seven ve her daim onun yanında olan bir kadın.
50 sayfalık Zweig’in savaş karşıtı görüşünü anlatan sade ve yoğun anlatımıyla bir çay içiminde bitirilebilecek hoş bir eser.
Kitapla kalın, keyifli okumalar…