Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mete Hun

Mete Hun
@meetehun
Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler Yevme la yenfau da kalb-i selim isterler. İnsanın ahlâkını sorma, Yüzünde şahidi vardır... Her yaşayan çürümeye mahaldir, Her ip bir gün kopacaktır...
Lisans
Ankara
465 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Her ne zaman okusam Şao Lingin (Tu Fu) şiirlerini, Her geyin ilkesiyle yüz yiüze bulurum kendimi.... Ab! Burada bana yoldaşlık etmek için Kalkıp da gelebilseydi ölülerin arasından! Yaşlılığın önünde savruluyor bedenim bir o yana bir bu yana Sıkıntılarım arasında habire yol sormaktayım. Çu sınırlarının ötesinde geniştir yeryüzü. Dalar beş gölün içine, basıktır gökyüzü. Bulutlar, bakryorum da sıvışıp gidiyorlar Ruhumu da beraberlerinde sürükleyerek. Mehtapta durmadan yürüyorum sesiz, benim gölgem de Ay gibi kimsesiz... Sonbahar rüzgarıyla hüznüm yükselir e doğduğum alemin hatıralarının gölgesini bana sadece o garip türküm getirir. Wang An-ih
Reklam
«Avrupa, tarihi kararlar verme tekelinin, uzun zaman, yalnız kendisine ait olduğuna. inandı: yükselme ve gelişme dönemine doğru da sayılabilecek- bu görüşten çıkarak, başka uygarlıkların ya hiç var olmadığına ya da bir işe yaramadığına hükmetti. Bunun ne üzüntü verici bir yargılama hatası olduğu gittikçe meydana çıkıyor. » G. Balandier
Fransa'nin ekonomik ve siyasal yönden olduğu kadar kültür ve sanat yönünden de amerikan etkisi altında olduğu gün geçtikçe daha çok meydana çıkmaktadır. De Gaulle döneminde, adamın iktidar nitelikleri yüzünden, bir Fransız olana dönmek, onu yaşatmak eğilimi vardı; o tarihlerde Amerika' dan sırtısıra gelen hareketli danslara karşı, Fransız java dansını canlandırmak çabaları olduğunu bile hatırlıyorum. Fakat amerikanlaşma yalnız şehir olarak Paris'i etkilemekle kalmıyor, yeni aktörleri ve rejisörleri, (Belmondo, Delon, Ventura klasik anlamda Fransız değil, düpedüz Amerikan aktörleridir.)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hristiyan değerlere tutkun halk Fransız!!
Yüz Fransızdan en az yetmiş, sekseni başka ırktan başka dinden bir yabancı ile evlenmeye karşıdır. Hele bu yabancı, sözgelişi Kuzey Afrikalı bir Müslüman olursa, bu yüzde daha da artabilir. Bu davranışına toplumbilim kitaplarına örnek diye alınan Fransız toplumsal sinıflaşmasındaki hasis, dar kafa-egoist burjuva tutumunu eklediniz mi çizgi dışı Fransızı töresel, ya da siyasal bütün özgürlüklere iten o boğucu atmosferi kendiliğinizden buimuş olursunuz.
Bizlere de aynısı oldu maalesef, sevgili önderimiz sayesinde!!!
Televizyonla başladık, televizyonla bitirelim. Nihayet Senegalli bir zenci teknisyen, memleketinin Batılılaşması konusunda ne düşündüğünü soran bir röportajciya şu cevabı veriyor: «Senegal'in modern bir ülke olmasını isterim elbet, ama Batılı değil.»
Reklam
Suçlu tabii ki de Tanzimat aydınları olacaktı, Kemalizm ise masum idi!!
Peki, batılılaşmayı ekonomik ve toplumsal ve çağdaşlaşma diye almayınca nasıl alıyoruz, sinema roman, gazete haberi ve radyo yorumundan kapma bir yeryüzü cennetine benzemek olarak! Değisme sürecine, asıl olması gerektiği gibi ekonomik ve toplumsal kalkınma öncüleri değil de, bürokrat aydınlar kılavuzluk ettikleri için, Batı kavramı Türk imgeleminde her şeyin en ideal olarak yaşandığı bir toplum olarak biçimleniyor. Her şey, ama her şey doğu'da kötü, Batı'da iyi! Onlar nas:l yapıyorsa biz de öyle yapmalıyIz ki, adam olalım! Oysa elin Japon'u çıkmış, hiç bir şeyini değiştirmeden, sadece ekonomik ve teknolojik gelişme sürecini kendi yapısında yaratarak batı düzeyini yakalamış, dibini kurcalayan yok! Biz ha babam batı müziği dinliyor, çeviri roman okuyor, batılı gibi giyiniyor, bir türlü batılı olamıyoruz, adamlar Japon gibi yazıyor, Japon gibi yaşıyor, Japon gibi ölüyorlar, ama Batı'yı! geçiyorlar. Japon'un yaptığını biz yapamamışız, bizim yaptığımızı Afrika'daki eski Fransız ve İngiliz sömürgeleri de yapmışlar, ama onlar da "batılı' olamamış!
Nurlu Süleyman!!!
-Demirel, Hükümetin ortak pazara girme yolu ile, Türkiye'yi Avrupanın bir vilayeti yapmaya kalkışacağına ilişkin suçlama karşısında, niçin heyecanlanarak, "Allah şahittir, millet şahittir, dünya şahittir ki bu bir yalandır" diyordu?
Hahahaha....
Dansöz olmadan ne demokrasi ne de laiklik olur.. Ve üstelik çağ da atlanamaz.. Hem turist de gelmez.. Turist gelmezse ekonomi batar.. Ekonomi batarsa, devlette batar. Devletin bekası, müesses nizamın korunması, istikrar ve barış içinde kalkınma ancak dansöz oynatmakla mümkün olabilir. Bunun aksi düşünülemez. Kim ki başka bir alternatif var diyorsa yalan söylüyordur.
Masonik Kemalistin ülkeye armağanı...
Bir Ayaş tüneli hikayesi var. Yıl 1976. Dönemin başbakanı (Morrison Sülo), İstanbul Ankara arasını 3,5 saate indirecek bir projeden sözediyordu. İki istasyon arasını 577 km'den 414 km'ye indirecck olan proje 800 milyon liraya malolacaktı ve projenin 1980 yılında tamamlanması gerekiyordu. Yıl 1988 proje hala yarım.. 1976 da 800 milyon liraya ihale edilen projenin eksiğinin tamamlanması için bu gün bakınca 42 milyar lira gerekiyor.. Ancak bütçeden ayrılan para ise 4 milyar lira dolayında.. Bu para da, bugüne kadar yapılanların yıkılmaması için, bakımı için gerekli.. On yıl daha her yıl artan oranda bu para verilebilir ve bir arpa boyu yol alınmayabilir. Tıpkı bu güne kadar olduğu gibi.. İstanbul-Ankara arasını bir umut kapısı olarak aralayan Ayaş tüneli, umutları yiyip tüketen bir canavara dönüşebilir.. Ayaş Tünelinde Türkiye'nin imtiyazlı geri kalmışlığının sırları gizlidir..
Yıl 1980 kitabın bahsedildiği yıl, Yıl 2023 degişen ne olmuş?!?!
Yurtiçinde ve yurtdışında her türlü kaçakçılık faaliyetinde bulundukları bilinen kişilerin maddi durumlarının ve sosyal yaşantıların çok yüksek düzeyde olması kamuoyunda özendirici bir etki yaratmakta, ekonomik durumları bu denli iyi olan kaçakçı örgüt patronları, sahne ve sinema sanatçılarıyla, yetkili ve etkili kişilerle dostluk kurabilmekte, basının kendilerinden övgü ile bahsetmelerini sağlayarak, toplum un çeşitli kesimleri üzerinde psikolojik etki yaratabilmektedir. Özellikle siyasal partilerde ve bürokraside söz sahibi kilit kişileri etkileyerek yasal engelleri aşabilen bu kişiler, genellikle sosyo-kültürel alanda çağdaş çizginin altında kalmış, kaçakçılığı, gayrimeşru kazancı, bir suç niteliğinde dahi görmeyen ve adeta meşru kabul eden kişilerdir.
Reklam
İlkel köylü sabanı, ağa ise kadillağı sürer!!
1. İ.Cem'in Türkiye'nin geri kalmışlığının tarihinde dediği gibi "İlkel Afrika toplum ları en basit ihtiyaçlarını karşılayamazken, kardeş kabileleri yoketmek için dünyanın parasını silaha verirler. Yabancı şirketlerin kışkırtmasına uyan Nijerya bir yılda milyona yakın Biafralı'yı katleder. En yoksul halklar., en zengin yöneticilerin emrindedir. Geri kalmiş ülkelerde köylü ilkel sabanı, ağa kadillağı sürer.."
Hani hiç o dönemde borç alınmamıştı lannn!!!
Yabancı sermayenin Türkiye'ye girişi ilk kez çok."mütevazi" taleplerle başlıyordu. 1930 da Ankara hükümeti 10 Milyon dolarlık bir borç istiyordu bir ABD yatırım şirketinden. Şirket, on yerine 20 Milyon dolar teklif etti. Küçük bir ricaları vardı. Kibrit tekeli kendilerine verilemez mi idi. Ankara kuşkulandı, ama yine de razı oldu.Şartlar șöyle idi:%6, 5 faizle, 25 yıl vadeli 10 Milyon dolar kredi alınacak. Bunun karşılığında ise, Kibrit ve Çakmak inhisarı 25 yıl süre ile The American- Turkish Inhvestment Corporation'a bırakılacaktı. Ankaranın küçük bir ricası vardı. Kurulacak fabrika süresi sonunda Türkiye'ye satılacaktı. Öyle oldu ve Kibrit inhisari doğdu.
Sapık Kemalizmin vatandaşına verdiği değer. Biri müslüman diğeri yahudi!!!
Mahkemede Hakim "Yaz evladım" diyordu."Kur'an-ı Kerim'de şahısla ilgili ayetleri söylemeyecek suç değildir. Şahsı aşıp devletle ilgili ayetleri söylemek suçtur. Savcılık mütalasnda da belirtildiği gibi.. "Yıl 1982 Bursa 2.Ağır Ceza mahkemesi.. Bir sanık 163.maddeden bir yıl hüküm giydi.. Suçu Kur'an ayetlerinden toplumla ilgili hükümleri söylemekti.. İnanç ve fikirdi.Ama binlerce insanı zehirleyen, zeytinyağına Parafin katarak haksız kazanç sağlayan bir yahudiyi ise mahkum etmek mümkün olmuyordu her nasılsa..
Bacon şöyle diyor: "Devlete kara çalan sorumsuz konuşmaların sık sık uluorta yapılması bir yandan da, devlete zararlı olacak yalan yanlış söylentilerin ağızdan ağıza dolaşarak büyük bir ilgi görmesi, kopacak bir kargaşanın ilk belirtileridir."
İsmin ve Sistematik Okulun Getirdikleri!!!
Eton>, «Rugby», «HoroW», «Sen Pauls» ve <Winchester> Bu mekteplerin her hangi birisine giren talebe ömrünün sonuna kadar o mektebin ismini taşır ve onu istikbalde bir etiket bir unvan gibi kullanır. Bizde nasıl, emekli Albay, emekli mühendis ve saire deniliyorsa Ingilterede meselâ: İngiltere Bankası umum müdürü Norman Montagü' ye de «Old Etonian» yâni eski Etonya'lı denir. Böylece daha küçük yaştan itibaren bu talebe bir cemiyet âzası gibi gelişirler. İngilterede böyle hususi mekteplerle, devletin resmî mektepleri birbirinden ayrıdırlar. Resmi mekteplere talebe gündüz devam eder ve kontrol edilemez. Hususî mektepler ise daimî bir tarassut ve kontrol altında bulunur. Bunlar, yalnız hocalar tarafından değil ayni zamanda talebe tarafından da müşahede altındadırlar. Bu mektepler çifte meclisli küçük cumhuriyetlere benzer..
698 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.