Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mete Hun

Mete Hun
@meetehun
Sanma ey hace ki senden zer ü sim isterler Yevme la yenfau da kalb-i selim isterler. İnsanın ahlâkını sorma, Yüzünde şahidi vardır... Her yaşayan çürümeye mahaldir, Her ip bir gün kopacaktır...
Lisans
Ankara
465 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Büyük Fetva Emini Muhacirden Fetvalar!!
Şahsi yorum.. ((İstanbul'dan yola çıkarken amacımız saltanatı ve hilafeti kurtarmak diye söyle işine gelince de Hilafet Meclisin uhdesindedir diye beyanet ver, işine gelince dini işene geldigi gibi kullanıp Hilafet dinde yoktur diye fetva ver. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler adama!!!! Yok atam pragmatik bir insan şartlar bunu gerektiriyordu..)) Kitaptan alıntı... Halife ve bütün cihan, kati olarak bilmek lazımdır ki mevcut ve mahfuz olan halife ve halife makamının, hakikatte, ne dinen ne de siyaseten hiçbir mana ve hikmet-i mevcudiyeti yoktur. Türkiye Cumhuriyeti safsatalarla mevcudiyetini, istiklâlini tehlikeye maruz bırakamaz. Hilafet makamı, bizce en nihayet tarihi bir hatıra olmaktan fazla bir ehemmiyeti haiz olamaz.
Reklam
İşte buna gülünür( Toprağı Bol Olsun Rıza Nur'da gülerdi)..
Dış basının yıldızı (Sağır) İsmet Paşa İsmet (Paşa), temkinli ve cin fikirli bir siyasi generaldir. Politikadan anlar, ama politikaya pek fazla saygıbeslemez.Yerinde konuşmayla dinleyicilerini ikna etmesini bilir vesonra askerlik içgüdüsünün emrettigi şekilde hareket eder.Asker görünüşü yoktur. Kısa, metin, enerjik... Sivil elbiseleriyle tipik bir İzmirli Türk taciri gibi görünür. Bazen hararetle durmadan konuşur, bazen de sessiz düşünceye dalar. Sinirlidir ama bulldog direniş siniri vardır. Fevkalade bir müdafaa savaşçısıdır ve hiç kimse onun ne zaman yenildiğini bilemez.
Güleyim mı ağlayayım mı bilemedim!!!
İstanbul konusunda bu telgraf kampanyasından kısa bir süre sonra, 10 Şubat 1920 günü, son Osmanlı Milli Meclisi Misak-ı Milli'yi kabul etti. Bu tarihsel belge, aslında Mustafa Kemal Paşa tarafından tasarlanmış, bunun esasları Ankara'da kaleme alınmış, İstanbul'a giderken Ankara'ya uğrayan mebuslara anlatılmıştı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dine kafayı takmış bir muhacir!!!
Atatürk, din yüzünden Türklerle Bulgarların birbirlerinden ayrıldıklarına inanıyor ve bunu yakın çevresinde, Yunus Nadi'ye ve başkalarına söylüyordu. Kim bilir belki ilerde dinin ağırlığının azalınca Türklerle Bulgarların ortak kökenlerini yeniden hatırlayıp daha sağlam ilişkiler kurabileceklerini düşünüyordu. Demek ki Atatürk Sofya'da bulunduğu sırada tarih konusuna da eğilmiş ve Türklerle Bulgarların ortak kökenleri üzerinde zihin yormuş, fikir oluşturmuştu.
Kemalizminde istediği vatandaş tipi!!
Çağdaş Türk Edebiyatı'nın önde gelen isimleri arasında yer alan Yahya Kemal Beyatlı modernleşmenin alelacele dönüştürdüğü toplumsal yapıların bir elestirisini yaparken paradoksal bir soru sormaktan kendini alamamıştır: "Frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı?"
Reklam
Ne kadar veciz bir açıklama..
"V. HUGO'nun bütün eserlerinde, şiirde olduğu kadar nesirlerinde de değişmeyen ahlak anlayışını daha önce açıklamıştık. Buna cemiyete karşı sonsuz bir adalet ve onun sinesinden firlatıp atılan biçarelere derin bir merhamet ve şefkat ilâve ederseniz, işte Sefiller'in gayesine varmış olursunuz..
Laiklik elden gitmesin sonra!!!
Her şeye rağmen, şu konu kabul edilmelidir ki eğitimin etkili olduğu hallerde, din iyi bir yardımcıdır; çünkü din nurlu filizleri geliştirmeye ve zayıf karakterleri kuvvetlendirmeye muktedirdir. Bundan dolayıdır ki, uyanık bir hükümet, ahlak yapıcısı olan bu kuvvete yardımcı olmalı ya da hiç olmazsa kösteklememelidir; bu kadarlık gayret de hiç de büyük bir fedakârlık sayılmaz.
Darwin dediği için inanıyorum..
İşte Darvin'in ileri sürmek cesaretini gösterdiği misali dahi ayakta tutan kuvvet de bu zorluklardır. Şayet, diyor, İrandalı ve İskoçyalı insanlardan bir zümreyi aynı memlekete götürüp yerleştirirseniz, birkaç zaman sonra Irlandalı olanlar on misli çoğalmalarına karşılık İskoçyalılar da haiz oldukları genetik özellikler sayesinde hükümetin başına geçerler ve sanayiye hakim olurlar. Fouillée ise, bu teze karşılık: "İrlandalı çocukları İskoç çocuklarının beşiklerine yatırın, ancak bu değişimden ana baba haberdar edilmesin, çocukları İskoçlular gibi büyürün, neticeyi büyük hayretle görürsünüz: İrlandalı çocuklar bir İskoç olarak büyüyeceklerdir.
Sezar'a, Sezar'a ait olan şeyleri, Tanrı'ya da Tanrı'ya ait olan şeyleri verin. "Tanrı'ya ait olan şeyler" ne olacak? Böyle şeyler Sezar'ın denarius'u, yani O'nun sureti ve benzeri gibidir. O yüzden Tanrı'ya Yaratıcı'ya, verilmesini emrettiği şey, O'nun sureti, benzerliği ve cevheriyle damgalanan insan'dır. Mesih, insan damgasının denarius'unun O'nun Sezar'ına verilmesini emreder...
Tanrı'nın insanlıktaki ile sikke üzerindeki sureti bu bağlantının, ünlü "Sezar'ın Hakkını Sezar'a Ver pasajının belirli bir kabul tarihi ile mümkün (621: Luka 20: 21-25). Burada İsa para ve mülkiyete ilişkin söylem ile birlikte suret diline başvurur. Metnin anlamı yüzyıllar boyunca tercümanların kafasını karıştırdı.
Reklam
Eusebios'un, Philon'un metaforu hakkındaki raporunda belirtiği gibi, bir sikkenin üzerine damglanmış emperyal suret ile insanlığın üzerine damglanmış Tanının sureti arasındaki bu kavramsal bağlantı, sonraki patristik teolojik düşüncede kabul görmüş ve yaygın olarak kullanılan bir mecaz hâline gelmiştir.
Romalılar bir imparatorun meşruyeti ile suretinin kutsallığı ve gücü arasında doğrudan ve gerekli bağlantıları kuran bir inanç ve gücü düzenlemeler sisteminde yer almaktadır. Nümismatik bağlamlarda bu ilişkiler emperyal sikkelerin sahteciliği, tahrif edilmesi veya eritilmesi etrafında gelişen mevzuatta ifade edilmektedir. Örneğin, 317'de Konstantin, üzerindeki imparatorluk portresi yüzeyinden daha küçük olduğu için madalyonun kenarını kesen herkes için ölüm cezasını uyguladı: Konstantin, Yüzümüz tüm solidilerde aynıdır ve aynı derecede saygıya layıktır ve bu nedenle tüm solidiler, üzerlerindeki suretin boyutu değişse bile aynı değeri taşır."
"Kuruntu, dünyanın kendi başına buyruk, Allah'tan köpük bir gerçeklik olduğunu hayal etmektir. Oysa dünya kendiliğinden hiçbir şey değildir... Varlık aleminde ancak Biri gösteren vardır; kuruntuda ise sadece çokluğu gösteren vardır."
İslam girişimciliği her yerde ve her alanda kendini gösterir. Çünkü İslâm, kendisinde asla "kadercilik" taşımaz; tam aksine İslam, insana yeryüzünde Allah'ın iradesini hüküm sürdürme sorumluluğu vererek onu yüceltir. İslam insana, daha sonra süfilerin diyecekleri gibi, kendi şahsi çıkarı için değil de, sırf tek olan Allah'ın rızasını kazanmak için hareket eden "insan-ı kâmil" olma görevini yükler.
Su gibi hafif ve dingindi meltem. Ay yükselmişti dağların üstünde erken Yıldızlar arasındaki uzun yolculuğuna çıkıyordu yeniden. Düşüyor ışığı bir çiğ gibi ırmağa Harelene harelene gökle buluşan ırmağa. Bırakıyoruz başıboş gezinmeye sandalımızı Dolanıp duruyorum ben de sanki umman içinde binmişim rüzgâra habire koşturuyorum. Hafifledik hepimiz sanki Sırtımızdan dünyayı atmışçasına; her türlü bağdan azat olmuşuz bir ölümsüz misali uzayda yaşarcasına Su Tong-Po
698 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.