Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mesut Emre ÇELENK

Mesut Emre ÇELENK
@mesutemre
Software Developer
Yıldız teknik üniversitesi
İstanbul
Erzurum, 1991
250 okur puanı
Nisan 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Ömründe deniz görmemiş ve Çankırı ile Kastamonu'dan öteye gitmemiş olan Ömer Ağa, Çandır köyünün çorak tarlalarında ağarmış sakalı ile, Anadolu Türkünün asırlar içinde olgunlaşmış şuurunun canlı bir timsali idi. Demek oluyor ki Süveyş kanalının inşası tarihinde henüz çocuk olan Ömer Ağa, kendilerinden evvelki ihtiyarlardan bir takım şeyler öğrenmiş ve Osmanlı Devleti'ni dört taraftan kuşatan hadiselerden onun kafasında münevver ve şuurlu bir tortu kalmıştı. Süveyş kanalının Anadolu'yu en can alıcı bir noktadan vurduğunu Ömer Ağa biliyordu. Bu kanal yokken şark ile garp arasındaki ticaret hareketinin büyük bir kısmı Anadolu yollarından geçer ve geçip giden ticaret malları Anadolu içindeki hesapsız, insanlara maişet vasıtası bırakırken Süveyş kanalı açıldıktan sonra Anadolu'nun birkaç tarafından muhtelif istikametlere geçip giden yollar, suyu çekilmiş ve kurumuş derelere dönmüştü. Bu, Anadolu'nun anahtarının İngilizlere verilmesi demek değildi de, ne idi?
Sayfa 657Kitabı okudu
Reklam
Kastamonu muhiti, Milli Mücadele dâvasını en iyi ve en sıkı tutan Anadolu parçalarından biri olmuştur. Biz buralardan geçerken manen kuvvetleniyorduk. Yeni bir âleme, yeni bir dünyaya ve yeni bir hayata çıkmış olduğumuzu hissetmemek kabil değildi. İstanbul'un saray, Babıâli, türlü türlü ihtiraslar elinde zebun fırkacılık muhitlerinin pis ve fasit havasına mukabil, Anadolu'nun basit ruhlu, fakat Türk duygulu ve Türk kokulu havası, bize ümit ve inşirah veriyordu.
Sayfa 648Kitabı okudu
Ve, gene sonradan anladım ki İstanbul'un Osmanlı kültürü, ilk teşekkül asırlarında, ekseriyetle Türkün eseri değil, soyadlarını unutmak ve gizlemek mecburiyetinde kalıp Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma gibi alelade isimlerle ve "Osmanlı" unvanıyla yalnız siyasi bir milliyet taşıyan Müslümanların, padişah ve halife kullarının eseri olmuştur. Bunlar da ekseriyetle Türke yabancı olan insanlardı; bunlar ve bunların nesilleri de, yarattıkları kültür de, tıpkı memleketimizi tanımadıklarından şikâyet ettiğimiz Avrupalılar gibi, Türkiye'yi ve Türkü tanımıyorlardı.
Sayfa 643Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Milli Mücadele devrinin mühim kahramanlarının bir kısmını da telgrafçılar teşkil ederlerdi. Bunlar icabında geceli gündüzlü çalışırlar, ellerindeki tellerin yetişebildiği yerlerden malumat toplarlardı. Hatta telgraf tellerinden istifade ederek şehirler arasında telefon muhabereleri temin ederlerdi
Sayfa 618Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalayıp herkese bir parça şey vermek, fakat, İstanbul'u ve sarayı kat'i surette eline almakla da hepsine birden hakim bir rol oynamak için, milli bir varlık halinde bir Türkiye bırakmamak isteyen İngiltere'nin en son hatası, Yunan ordusunu İzmir'e çıkarmak olmuştu. Yunan ordusu İzmir'e ayak bastığı günden artık bütün Türkiye'nin tedricen baştanbaşa komiteci olması zaruri idi.
Sayfa 585Kitabı okudu
Polis müdürlüğüne geçmeye hazırlanan Ali Nurettin, bir gün bana açıkça söylemişti: Demir tavında dövülür, diyordu; efkârıumumiye İttihat ve Terakkinin aleyhinde iken işi bitirmekte acele etmek lazımdır. İttihatçılık milletin vücuduna yapışmış bir kanser gibidir. Eğer onu şimdi kökünden çıkaracak bir ameliyat yapamazsak bir daha kurtulmamıza imkân yoktur. Artık bu milliyet, Türklük dâvaları, gibi maskaralıklar kalkmalıdır. İngiltere'nin hakimiyetini kabul edip onun sayesinde rahatça yaşamalıdır. Bu sözleri söyleyen insanların ne yapmak istedikleri, fırsatı ele geçirince ne yapacakları malum idi. Onlar çok güzel hissediyorlardı ki İttihatçılık, başka bir ifadesiyle milliyetçilik ve müstakil bir millet olmak duygusu milletin içine kök salmıştır. İttihatçıların başları ortadan kaybolmuş, teşkilat yıkılmış ve hattâ dağılmış, fakat, bu fikir ölmemiştir. Bunu öldürmek için kabil olduğu kadar radikal bir ameliyat lazımdır ve bu da ancak işler tavında iken bugünlerde yapılabilir. Ameliyat yapmakta acele etmek lazımdır; yoksa sonra geç kalmış olacaklardır.
Sayfa 547Kitabı okudu
İttihatçıların kaçtıkları bunun ertesinde, İttihat ve Terakki'ye ve onunla birlikte birçok iyi şeylere karşı kat'i ve umumi hücum başlamıştı. Fena işlemiş ve fenalık yapmış olan İttihatçılara karşı değil, hücum, bizzat İttihat ve Terakki'ye ve onun temsil ettiği bir takım iyi ve milli fikirler aleyhine yapılıyordu. Bir İttihatçı, fena çalışmış, siyasi programının veya müdafaa ettiği fikirlerin zıddına işler görmüş, kanunlara muhalif hareket etmiş olduğundan mesul tutulabilirdi; hatta yapılması icap eden şey de bu idi; fakat, o sırada meydanı boş bulan vatansızlar, bunu değil, bunun tamamen aksini yaptılar. İttihat ve Terakkinin hatalarını, bir kısım İttihatçıların fena hareketlerini fırsat ittihaz ederek Meşrutiyet inkılabının bütün iyi fikirlerine ve iyi prensiplerine, bu arada, bilhassa milliyet ve istiklal fikirlerine karşı harekete geçtiler.
Sayfa 538Kitabı okudu
Uzun müddet İttihat ve Terakki'ye veyahut İttihat ve Terakki başlarına dalkavukluk ve yardakçılık etmiş olan bir hayli insan bilirim ki bunlar, devrin değiştiğini görünce, öbür tarafla birlikte İttihat ve Terakki'yi hücum edenlerin başına geçmekte gecikmediler.
Sayfa 537Kitabı okudu
İttihat ve Terakki, kendi tarihinin en büyük hatası olarak, Enver Paşa'nın peşine takılmış ve kendi mukadderatını onun mukadderatına sımsıkı bağlamıştı. Giriştiği yeni büyük oyuna bütün sermayesini koymuş, geriye iki kuruşluk bir ihtiyat bile ayırmamıştı. Enver Paşa devri yıkılırken onun da bütün kuvveti çöküyor ve meydan İttihat ve Terakki'nin yapmak istediği şeylerin esaslarına muhalif olanların ellerine kalıyordu.
Sayfa 515Kitabı okudu
Reklam
Ahmet Rıza Bey
Ahmet Rıza Bey pozitivist, yani müspet olmayan şeylere inanmaz bir adam. Allaha da inanmayan bir münkir, bir kâfir, bir dinsiz... Demek, İttihat ve Terakki dinsiz, kâfır, münkirdir! Onun yüzünden İttihat ve Terakki, böyle bir ithama da uğramıştır. Hattâ o kadar ki zındık ithamından kurtulması için, daha o zaman, Talat Bey ona bazı şeyler yapmasını söylemiş; o da peygamberin doğum gününü devletçe mukaddes günlerden biri sayılması için bir kanun layihası vermişti. Bu tafrafuruş adam, bu Auguste Comte'dan haberi bile olmayan pozitivist, bu uzun boylu, yüksek bakışlı, beyaz sakallı insan, dikkat ediyorum, o günlerde gazetecilere, arada bir Müslümanlıktan bahsediyor.
Sayfa 502Kitabı okudu
Ahmed Rıza Bey
İttihat ve Terakki, Ahmet Rıza Bey'i senelerden beri Paris'te Abdülhamid aleyhine neşriyatla uğraşmış olmasına hürmeten evvela meclis reisliği gibi en yüksek bir makama koymuş, sonra da bu işi beceremeyeceği sabit olunca, âyana nakletmişti. Ahmet Rıza Bey bundan dolayı İttihat ve Terakki'ye dargındı. Dargın olunca da, gâvura darılıp oruç yemek kabilinden, İttihat ve Terakki'nin düşmanı olan Vahdettin'e yanaştı. Şimdi o da onun adamı olmuştur. Daha henüz İzzet Paşa hükümeti teşekkül etmiş olmadığı bir zamanda padişah, o dakikada henüz mesul mevki- inde bulunan hükümete sormaya bile lüzum görmeksizin, kendisini ayan reisliğine tayin etmiştir. Ayanda padişahın nüfuz ve kuvvetini temsil edecektir. İzzet Paşa hükümeti teşekkül ettikten sonra, bu hükümeti beğenmeyen, bunu düşürmeye çalışanlardan biri de odur. Fakat, Ahmet Rıza Bey safdil bir adamdır: Bütün bu gayretlerinden kendisi değil, başkalarının isti- fade edeceğinin farkında bile olamaz. Kendisinin bu kadar senelik hürriyet ve meşrutiyet taraftarlığı şöhretini mahvetmekte olduğundan bihaber, harıl harıl padişahla beraber hükümeti devirmeye çalışır
Sayfa 501Kitabı okudu
Talat Paşa fikrini söylüyor
Biz İttihat ve Terakki'yi, kendimizden ibaret sayarak, bugünlerde kararı kendimiz verecek ve onu herkese imza ettirecek olursak İttihat ve Terakki'ye karşı en büyük mesuliyeti asıl o zaman üzerimize almış olacağız. İttihat ve Terakki içinde öyle insanlar var ki hiç ses çıkarmadan, tam bir kalp hulusu içinde ve sadakatla senelerden beri bizim arkamızdan yürüdüler. Bunların içinde pek çoğu bizim arada bir hatalarımızı gördüler, ağızlarını açmadılar. Bir kısmı da var ki, bizim yaptıklarımızı hiç beğenmedikleri için bir kenara çekilip uzakta durdular, fakat, namussuzluğun, irticain, ecnebi uşaklığının ekmeğine yağ sürmemek için sabredip ağızlarını açmadılar. İttihat ve Terakki içinde bir hayli mürai ve ahlaksız bulunduğunu da, maalesef, tecrübelerle gördük. Bunlara karşı ben kendim hiçbir mesuliyet hissetmeyebilirim. Fakat, ötekilere karşı benim vicdanımın üstünde ağır bir yük vardır. Ben bu yükü bundan fazla taşıyamam.
Sayfa 492Kitabı okudu
Talat paşa ittihad ve Terakki genel merkezinde otururken Hacı Adil Bey'e dönerek şöyle dedi; Bizim bütün hatamız, bizden sonra gelecek olan zümreyi hazırlamamış ve hazırlanma kabiliyetinde olacaklara meydan ve imkân bırakmamış olmaktır. Gün geldiği zaman insan bunları daha iyi anlıyor, Fakat, marifet, onu vaktinde anlamaktır. İttihat ve Terakki'nin giriştiği mücadele, on temmuzdan bugüne kadar neticesi daima şüphe edilmeye layık bir iş idi. Bizim muvaffak olamadığımız yerde bizim yerimize iş başına geçebilecek bizden daha yeni unsurun yetişmesine yardım etmek vazifemizdi. Bunu yapmadık. Fenalıklarını şimdi görüyoruz. Daha da göreceğiz.
Sayfa 487Kitabı okudu
Talat Paşa, Berlin'den dönerken, Bulgaristan'ın bozulmuş olduğunu görmüş ve İstanbul'a gelir gelmez, istifa edip mütarekeyi yapmayı başka bir hukumete bırakma fikrini ileri sürmüştür. Padişah, yeni hükümeti kurmayı son vazifesi Londra sefirliği olan Tevfik Paşa'ya havale etmiş, fakat, o bunda muvaffak olamayınca vazife İzzet Paşa'ya düşmüştü.
Sayfa 468Kitabı okudu
1.867 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.