Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
100 syf.
8/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Marksist teori dergisi Gelenek'in yayın hayatına başladığı ilk sayısı. giriş yazısında neden böyle bir oluşuma gittiklerini açıklamışlar. diğer yazılar güncelliğini pek korumasa da, metin çulhaoğlu'nun aydın üzerine yazdığı yazı güncel ve önemini koruyor. gelenek.org/aydin-hep-gunah... kısacası öncelikle aydının doğru bir teorik bilince sahip olması gerektiğini, sonra halkına neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatan bir mükemmelliyetçi, bir eğitimci pozisyonda değil; halkıyla beraber eleştirdiği sorunları, ülke gerçekliğini değiştiren bir görev edinmesi gerektiğini söylüyor. aksi taktirde, devlet ve halk arasında arabuluculuk yapan pasif bir aracı durumuna düşer, diyor. aydın giritli'nin eşitsiz gelişim ve siyaset yazısında da bazı polemikler var. tek ülkede sosyalizm, troçki'nin devrimden nasıl koptuğu gibi konular kısaca işlenmiş. çağdaş troçkistlerin, neo-marksistlerin eleştirisi de var.
Gelenek Sayı: 1
Gelenek Sayı: 1Gelenek Dergisi · Gelenek Dergi · 19862 okunma
metin çulhaoğlu - aydın hep günah keçisi mi olacak?
Bir başka deyişle, aydın, maskeleri olanların bu maskeleri düşürmenin yanı sıra, ne olduklarını bilmeyenlere, mevcut konumlarından hareketle "ne olabileceklerinin" bilgisini vermelidir. Bu görev, bu somut işlev, aydının tam tamına "madde üzerinde egemen olma" denemesidir.
Reklam
metin çulhaoğlu - aydın hep günah keçisi mi olacak?
Kitlesel hareketlenmenin, kendi başına, aydını nitelikçe yeni bir aşamaya ulaştıramaması gibi, belirli bir kimlik ve misyon bilinci önsel olarak bulunmadığı sürece, uluslararası kaynaklı çıkışlar da, Türkiye aydınını kendi başına teoriye götürmüyor. Sonuç felaket değilse, ulaşılan yer, en çok, tam anlamıyla reel politiker bir çizgi oluyor. Kısacası ne kitlesel hareketlenme, ne de uluslararası biçimlenme Türkiye aydınının eksikliklerini kendi başlarına kapatamıyorlar. Teorisiz Osmanlı aydınının, 1908 çıkışından sonra ulaştığı noktayı en iyi Enver Paşa’nın sözleri anlatıyor: "Mefkureyi (ideal, teori) gerçekleştiremeyince, gerçeği mefkure edinmekten başka çare yok". Okuyup geçmemek gerekiyor. Enver Paşa’nın bu sözleri gerçekte bir motto’dur (slogan). Yalnızca kendisinin, İttihatçıların değil. Bu yola teorisiz çıkan tüm eylemcilerin, sol kesimde olanlar dahil, sonunda ulaşacakları yerdir.
metin çulhaoğlu - aydın hep günah keçisi mi olacak?
aydın kendini iki kere ikinin dört ettiği ölçüde kesin yasalarla yönetilen bir toplum ile gücü ile dağları delen bir sınıf arasında "aracılık" yapan bir konuma sınırladığı ölçüde "ölü can"a dönüşecektir. Evet, Ölü Canlar. Burada, Gogol’un yalnızca rastlantıdan ibaret olduğunu hiç sanmadığım bir betimleme türüne dikkat çekmek istiyorum. Gogol’un insanları "ne çok şişman ne de çok zayıf"; bunlar "ne çok alçak sesle ne de bağırarak" konuşuyorlar; yine bu insanların saçları bile "ne fırça gibi dimdik ne kıvırcık ne de karışık"... İnsan düşünüyor: Bunlar yaşıyorlar mı? Çünkü "ne öyle ne de böyle" olmak, ölü olmak demek. Türkiye aydını, kendini yalnızca bir "aracı" gördüğü ölçüde olumlu yanlarını da arasına sıkıştığı iki güce törpületecek "ne öyle ne de böyle" olan ölü canlara dönecektir.
metin çulhaoğlu - aydın hep günah keçisi mi olacak?
Türkiye ve felsefe... Hayalciliğe hiç gerek yok. Türkiye’de felsefeye, (siyasal ve toplumsal bilinç) işlevi beklentisi ile bakmak hayalcilik oluyor. Bu ne anlama geliyor? Türkiye aydınının hiçbir zaman "soyut düşünemeyeceği", sistem kuramayacağı, model oluşturamayacağı, faaliyetinin nesnelerini en geniş bir çerçevede yerli yerine oturtamayacağı sonucu mu çıkıyor? Böyle sonuçlara ulaşmak için acele etmemek gerekiyor. Çünkü Türkiye aydınının kendine özgü bir "avantajı" olduğunu sanıyorum. Batı aydınını geçmişte diri, araştırıcı ve eylemci yapan, uluslararası coşku dönemlerinin dürtüsü yanında, sahip olduğu felsefi sistemin bütüncülüğü, kapsamlılığı ve bu anlamda doyuruculuğu idi. Türkiye aydını, böyle sistemlere sahip değil. Buna karşılık Türkiye aydını, belki de başka ülkelerin aydınlarından çok da ötede kendi toplumunun, geçmişinin ve bugününün, aydın olarak kendi damgasını belirgin bir biçimde taşıdığının bilincine varma şansına sahip görünüyor. Bir başka deyişle, subjektif bir öğe olarak Türkiye aydınının gerçek gücü, geçmiş eyleminin toplumsal-siyasal oluşuma vurduğu damganın belirgin oluşundadır. Sorun, Türkiye aydınının bunu gereğince bilince çıkarabilmesidir. O halde, Türkiye aydını geleceğini arıyorsa, önce geçmişini kendi elleriyle kurmak zorundadır.
metin çulhaoğlu - aydın hep günah keçisi mi olacak?
Aydın, yaşadığı ortamın özgün bir dinamiğe, giderek özgün bir yazgıya sahip olduğunu tam tamına "bilimsel" olarak kanıtlayamasa bile, kendine bu doğrultuda özel misyon biçen kişidir.