Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
feyza
feyza
@mistbornn
252 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Amazon'dan ilk defa ucuz diye aldığım, araştırmadan sıfır beklentiyle okuduğum bir kitaptı. Ve şaşkınım bu denli güzel çıkmasına. Kitaba bir puanımı sadece yazım hatalarından ötürü kırdım. Konusuyla, anlatımıyla güzel olan, içime işleyen bir kitaptı. Konusu hakkında bilgi vermek istemiyorum. Kitabın açıklama kısmında yazanla yetinip öyle okumanızı tavsiye ederim.
''Kaderin birbirine bağladığı insanlar birbirlerine sürekli rastlar.'' -The Witcher
''Romana öncelikle yükleyebileceğimiz tek sorumluluk, gelişigüzel olma suçlamasına uğramadan, ilginç olmayı başarmasıdır.''
Kitap dört bölümden oluşuyor ve içinde romanda kullanılan teknikler, temalar, janrlar ve önemli eserler yer alıyor. Her bölümde farklı konulardan bahsediliyor. Yazar bu bölümlerde konuyla bağlantılı birçok örnek eseri bizlere sunuyor.
Benim için alınacaklar listemi kabartan faydalı bir okuma oldu. İçeriği oldukça zengin olan ve herkese önerebileceğim dört dörtlük bir kılavuz.
Kitapta bahsedilen teknikten bir alıntı:
'' Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler'inde hava durumu karakterlerin tutkularını ve ruh durumlarını yansıtır. Cathy'nin Edgar ve Heathcliff arasında seçim yaparken çektiği manevi ıstırap evin dışında şiddetli devam eden fırtınayla yansıtılır.''
Erdemlilik nedir? İnsanlar onları kontrol eden bir dış güç olmadığı zaman gözlerini ne denli karartabilir? Kimsenin sizi görmediğini bildiğiniz durumda kurallara uymaya devam eder miydiniz?
...
Toplumda belli bir düzen ve otorite sağlanamazsa neler olabileceğini bu kitapla görüyoruz.
Roman trafikte bir adamın birdenbire kör olmasıyla başlıyor. Bulaşıcı olduğunu bilmeden muayene için göz doktoruna gidiyor. Sonrası ise önü alınamaz bir felaket. Ülkede körlük salgını oluşuyor ve karantina süreci başlıyor. Karantina döneminde halkın tepkisi, körlüğü yaşayanların kapatıldığı yer ve onlara gösterilen tutumlar çok kötüydü. Şiddetin türlerini görüyoruz maalesef.
Pandemi dönemini atlattıktan sonra bu kitabı okumak benim için biraz yıpratıcı oldu. Ama iyi ki de pandemiden sonra okumuşum diyorum. Kesinlikle okumalısınız.
Bu kitabı okumadan önce İstanbul Diyalog Müzesi'nde Karanlıkta Diyalog'a gitmiştim. Karanlıkta görme engelli bir rehberin eşliğinde, dokunarak, koklayarak ve duyarak yeni ve farklı bir biçimde görmeyi öğreniyorsunuz. İşitme engellilerin rehberliğinde olanı ise Sessizlikte Diyalog. Herkesin mutlaka gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Gitmek isteyen olursa diye buraya da linkini bırakacağım.
Hayatı birlikte paylaşmaya engel olma, farkında ol! Unutma ki en büyük engel sevgisizliktir. #3AralıkDünyaEngellilerGünü
biletix.com/search/TURKIYE/...
Okur Takip Önerileri
-Smita, Hindistan
-Sarah, Kanada
-Giulia, İtalya
Yazar kitabı bölümlere ayırarak 3 kadının hikayesini anlatıyor. Her kadının bulunduğu çevre, gördüğü eğitim ve yaşam mücadelesi çok farklı. Tek ortak noktaları var. Olaylar karşısında pes etmemek...
Hepsinin hikayesi sürükleyici ve dokunaklıydı. Ama beni derinden etkileyen ve en çok çabasına hayran kaldığım karakter Smita oldu. Çünkü -bir kitap karakteri bile olsa-kimse bu hayatı yaşamayı hak etmiyor.
Okurken düşündüren, farkında olmadığım şeylere şükrettiren bir kitaptı. Okumanızı tavsiye ederim.
-1k da sürekli görmekten sıkıldığım kitap-
Yıllar sonra konusundan ötürü şans vermek istedim ve okudum. Bana lise yıllarımda teneffüs aralarında kitap okuyormuşum gibi hissettirdi. Sonu fazlasıyla tahmin edilebilir, yormayan, çerez bir kitap.
Yazarın karakterin dönüm noktasındaki ruhsal geçişlerini, sancılarını yeteri kadar okura aktaramadığını düşünüyorum. Böylesine güzel bir konuyu basite indirgeyip işlemiş. Karakter yeni hayatının seçimini yaparken sanki manavdan elma, armut seçiyor. Bu seçimlerin üstünde pek durmuyor, irdelemiyor. Haliyle seçimlerini pek ciddiye alamadım. Kitabın gidişatından zaten Nora'nın hangi hayatları seçip yaşayacağını da önceden tahmin ediyorsunuz. Artık bir yerden sonra meraktan değil de bitirmek için okudum.
Kitabın konusu beyaz bir avukatın siyahi bir adamı savunması..
Böyle bakınca kulağa aşırı sıkıcı gelmişti. Ta ki ana karakterin aslında bir kız çocuğu olduğunu ve onun hikayesini okuyacağımı anlayana kadar.
Kitap 1930'ların Amerika'sında geçiyor. Avukatımız Atticus, kızı Scout(9) ve oğlu Jem(13) ile beraber yaşıyor. Atticus, çocuklarını o dönemin kalıplarına göre değil de kendi doğrularıyla yetiştirmeye çalışan iyi bir adam. Günün birinde avukatımızdan siyahi bir adamı savunması isteniyor. Ve avukatımızda KANUN ÖNÜNDE HERKES EŞİTTİR diyerek ama kaybedeceğini de bilerek bu savaşa giriyor. Ve bu süreçte mahallelinin yanlış ama o dönemde ''doğru'' bildikleri tepkilerini görüyoruz. Scout'ın gözünden..
Kitabı bu denli yalın ve sürükleyici yapan buydu kesinlikle. Scout ve Jem'in, mahallelinin kendileriyle ve bu dava süreciyle ilgili konuşmalarını duyduklarında eve gelip babalarına anlatmaları, her konuda düzgün iletişim kurmaları hikaye boyunca en sevdiğim yerler oldu. Kitapta en vurucu yer bence Scout'ın hapishanenin önünde Bay Cunnigham'la olan konuşmasıydı. Kitabın sonu içinse karmakarışığım bir şey diyemiyorum. İyi anlamda..
Zaman çarkı fantastik türünde herkesin mutlaka okuması gereken kitaplar arasında yerini almış bir seridir. Kitaba başlamadan evvel yapılan iyi yorumları ve incelemeleri okudum. Bu yüzden kitaba büyük beklentiyle başladım. Lakin beklentimi karşılamadı. Kitabın konusu,karakterleri, olayların örgüsü ve işlenişi güzeldi ama okurken beni heyecanlandırmadı. İstediklerimi bulamadım. Belki de yanlış bir zamanda elime aldım kitabı bilmiyorum. 2.kitaba başlama konusunda biraz kararsızım. Yine de bu türde kitap okumak isteyenlere bu seriyi önerebilirim.
Bu türü genelde müzik eşliğinde okuyorum. Bir öneri olarak sizlerle bu kitabı okurken dinlediğim müziği paylaşacağım.
m.youtube.com/watch?v=MpVmdxo...
Öğretmen olmak...
Bambaşka bir zanaat. Hepimizin hayatından mutlaka iyi ve kötü öğretmenler geçti. Bazı derslerin hiç gelmemesini istedik. Bazılarının bitmemesini..
Öğretmen şöyle olmalıdır bu sıfatlara sahip olmalıdır diye burada bir profil çizmeyeceğim. Az çok hepimiz bize iyi gelen öğretmenlerimizden bir öğretmenin nasıl olması gerektiğini bence iyi biliyoruz.
Sadece şunu söyleyebilirim ki benim için öğretmenin anlamı öğrencilerin ihtiyacını anlayıp bunlara güzelce yanıt verebilmesidir.
Kitabın incelemesine gelecek olursak, Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan soru-cevap şeklinde bir sohbet geliştirerek öğretmen olmanın önemini konuşup tartışmışlar. Öğretmen olmakla işin bitmediğini, eğitimde çerçeveye, ev-aile-mahalle kavramına, değerlere, yaşamın dört temel alanına( varoluş, bilgi, davranış ve estetik) ve bunun gibi öğretmeni öğretmen yapan birçok önemli konuya değinmişler.
Kitabın en sevdiğim yanı bana öğretmenlik yapmak ile öğretmen olmak arasındaki ince çizgiyi fark ettirip bunun üzerine düşündürmesiydi. Gerçekten öğretmen miyim yoksa öyleymiş gibi rol mü yapıyorum? Bence bütün öğretmenlerin kendisine sorması gereken bir soru.
Kitapta her konu eğitim alanında fark yaratmış ve yazarların kendilerinde iz bırakan öğretmenlerine teşekkürle bitiyordu. Ben de buradan beni kitap okumaya teşvik eden Bayram öğretmenime teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
Ötekini Dinlemek
Psikolojiye meraklı olduğum için Metis Yayınlarının “Ötekini Dinlemek” serisine başlamıştım. Bu da o serinin 9. kitabı. Bu alanda çalışanların ya da ilgisi olanların okuyabileceği ders niteliğinde teorik bir kitap. Kitapta 5 ana bölüm var;
-Psikanalitik Kuramda Duyguların Rolü,
-Geniş Yelpazedeki Kişilik Bozukluklarının Gelişimsel Yönleri,
- Nesne İlişkileri Kuramının Kliniğe Uygulanması,
- Ağır Gerilemeye Teknik Yaklaşımlar,
- Sapıklığın Psikodinamikleri.
Ana bölümlerin altında alt başlıklarla konu derinlemesine irdeleniliyor.Fazlasıyla alan içi kavramlar var ve bu da benim için biraz beyin yakıcı oldu. Kitabın en ilgi çekici yanı bence klinik örneklerin yer alması.
Bu mesleği yapan ve akıl sağlığını koruyabilen insanlara saygılar olsun.
Ceza verenin niyeti ne olursa olsun, sonuçta ceza çocuğu incitir ve aşağılar.
Çocuk eğitiminde belki de en büyük ihmal ilk yılların önemsiz kabul edilmesidir. Bu yıllarda çocuk; sadece sevilecek, beslenilip, büyütülecek bir varlık olarak algılanmaktadır.
Bilimsel araştırmalar ilk altı yıllık dönemi “hayati dönem” olarak kabul etmektedir.
Bu yüzden çocuk eğitimiyle daha yakından ilgilenmemiz gerekiyor. Sadece anne babaların değil çocukla birebir iletişimde olan herkesin çocuk eğitimi hakkında ufakta olsa bilgi sahibi olması gerekiyor. Çünkü çocuğa farkında olmadan göstermiş olduğumuz davranışlar ve tutumlar onun kişilik gelişiminde büyük rol oynuyor. Çocukluk çağında alınan yaralar yetişkinlikte bir faciaya dönüşebiliyor. Örneğin kadına şiddet... Sağlıklı bir çocukluk geçirmeyen bir insan hem kendisinin hem de başkalarının hayatını karartabiliyor.
Bir öğretmen olarak ben kendimi bu alanda daha fazla geliştirmeye çalışıyorum. Adem hocanın kitapları da bu yönde çok yararlı oluyor.
Gelelim kitabın incelemesine.
Adem hoca okurları sıkmadan, fazla da derine inmeden yüzeyselde olsa çok güzel bir kılavuz hazırlamanın yolunu bulmuş. Kitabın içinde kendi danışanlarıyla aralarında geçen diyaloglar da yer alıyor. Bu da işlenen konuyu daha iyi anlamanızı sağlıyor. Bir yerlerden başlamak isteyenler için bu kitabı tavsiye edebilirim.
Kitabı okuduktan sonra cezaya daha farklı bir gözle bakacağınıza eminim.
Brandon Sanderson- Sissoylu Serisi
Brandon Sanderson...
Nereden başlayacağımı bilemediğim için öteliyordum devamlı incelemeyi. Sonunda kafamı toparlayabildim. İşin doğrusu Kelsier ,Vin ve arkadaşlarının dünyasından henüz sıyrılabildim. Burada 3 kitabın incelemesini yapacağım.
ŞAHANE BİR SERİYDİ.
Nedense fantastik türünde yeni kitaba başlamak üzereyken hep bir önyargıyla
Türkiye’de Bir Kadının Varolma Savaşı
Sevgili Doğan Cüceloğlu kendi savaşını veren, haksızlık karşısında dik durmaya çalışan Saniye hanımla mükemmel bir söyleyişiye imza atmış.
Kitap kaba tabirle Saniye hanımın eşinden ve ailesinden gördüğü sözel ve fiziksel şiddeti anlatıyor. Okurken insan dehşete kapılıyor kaldı ki bu hayatı yaşayan bir sürü kadın var. Şiddetin her türlüsüne karşıyız ama niye elimizden hiçbir şey gelmiyor? Niye hala aynı tabularla yaşamaya devam ediyoruz? Eşi bu döver de söver de... Kim bilir kadın neler yaptı da adam bu hale geldi.. Kadın dediğin eşinin üstüne laf söylemez.. Kadın yerini ve haddini bilmeli bilmezse ona haddini bildirirler...
Bu tarz söylemler maalesef her ailede çocuklara ve evlenecek yetişkinlere aşılanıyor erkek kız fark etmeden. Kimse de buna dur demiyor. Şiddet, taciz, tecavüz vakaları twitter üzerinden sağlanan baskıyla işlem görüyor. Ve gün geçtikçe bu tarz şiddet eylemleri artıyor.
Bence toplum olarak bunun için bir şeyler yapmaya başlamalıyız artık. Her yaş grubuna özel psikoloji seminerleri , eğitimler, şiddeti uygulayan kişiye ağır yaptırımlar ( birkaç gün nezarethanede kalıp tekrar dışarı çıkmamalı mesela) vb. artık her ne olursa. Yeter ki milletimiz bilinçlensin ve bakış açısını değiştirsin artık.
Kitabı alırken konusu hakkında bazı tereddütlerim vardı. Ta ki ön kapakta Patrick Rothfuss'un yorumunu görene kadar. Ve bu güzel yorum bir önsözle taçlandırılmıştı. Patrick'in 3.kitabı çıkana kadar ufak tefek yazılarıyla yetineceğim artık :/
Kitaba gelirsek... Böyle bir şeyi kesinlikle beklemiyordum. Tek kelimeyle MÜKEMMELDİ. Kitapta sevmediğim tek bir karakter bile olmadı. Gri Kral haricinde tabi. Yazarın diline ve konuyu işleyişine hayran kaldım. Böylesine basit bir hırsız çetesini soktuğu durumlar ve o çetenin tam kıl payıyla durumdan sıyrılması, tam şimdi ne olacak derken gelen ters köşeler... daha ne diyeyim. Nefes nefese okudum.
Bence bu kitabı okumalısınız. Sayfa sayısı sizi zorlamasın çünkü kitap su gibi gidiyor. (benim gibi fantastik sevenler sayıyı az bile bulabilir.)
Patrick'in de dediği gibi ''Kitabı okumadıysanız, okumalısınız. Okuduysanız, muhtemelen yeniden okumalısınız…"
