Raskolnikov uzaklaşırken düşünüyordu: "Acaba nerede okumuştum... ölüm cezasına çarptırılmış biri sehpaya çıkmadan bir saat önce şöyle söylüyor, ya da düşünüyordu: 'Yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde ancak iki ayağımı koyabileceğim kadar daracık bir yerde yaşayacak olsaydım, dört bir yanım uçurumlarla, okyanuslarla çevrili olsaydı, fırtınalar, zifiri karanlık olsaydı her yanım, kimsecikler olmasaydı yanımda, o daracık yerde bir ömür, binlerce yıl, sonsuza dek yaşamak isterdim... Evet, şimdi ölmektense, öyle yaşamak isterdim! Yaşayabilsem, yalnızca yaşayabilsem, yaşayabilsem! Nasıl olursa olsun, yaşasam!..' Ne yaman bir gerçek! Tanrım ne yüce bir gerçek bu! Ne alçak bir yaratık şu insanoğlu! Aradan bir dakika geçtikten sonra ekledi ; Bu nedenle ona alçak diyen de alçaktır!"
"her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?"
“Yıldızlı bir gecede, gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen; bu, yıldızlara bakarak başka şeyler düşündüğün içindir. Yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları düşünmek gerekir.”
İnsan severken basit sınıflandırmaların sınırlarını değil, kendi sınırlarını görür, kendi sınırlarında dolaşır, kendi sınırlarına değer.Benim bildiğim tek sınır bu.