Gerçekten her şey değişmişti ve ben o günden sonra allak bullak olmuştum. Etrafıma bakıp şaşırıyor, ben bu hayatı mı yaşıyorum diyordum. Eksenim kaymıştı. Boşa geçirdiğim yıllara ağız dolusu küfürler ediyor, Tyler Durden gibi dövüşmek istiyordum. Yine de, Yüzyıllık Yalnızlık'taki Albay Aureliano Buendia gibi bazı şeylerin kıymetini anlayabilmek adına koca bir kırk yılı heba etmek zorunda kalmadığım için kendimi şanslı addediyor, Micheal Ende'nin Momo'sundaki kız çocuğunun cüretkatlarlığına ve samimiyetine sahip oluyordum.
Yeri geldiğinde Henry Chinaski umursamazlığını benimsiyor, Arturo Bandini gibi "ezik olmak da güzeldir" düsturunu kabul ediyordum. Hayvan Çiftliği'ndeki Napolyon'a kızıyor, Snowball'a içten içe bir hayranlık besliyordum. Alamut'u savunan Hassan Sabbah kadar kararlı oluyor, Uçurtma Avcısı'ndaki Emir kadar yanlışlarımdan ders çıkarabiliyordum.