Eleştiri kültürümüz ne yazık ki gelişmemiş bir durumda. Ne eleştirirken düzgün bir çizgimiz var ne de eleştirilmeyi kaldırabilecek bir bünyemiz. Hele iş bilimsel anlamda eleştiriye gelince iş içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor.
Millet olarak ilgi alanlarımızın en başlarında olan bilim dalı ise tarih. Tarihe karşı öyle bir ilgimiz var ki ne onunla ne de onsuz oluyor. Bazen her söylenene inanırken gün geliyor ak gibi doğru olana inanmıyor kara gibi yalan/yanlış olan bilgilerin peşinden gidiyoruz. Genellikle ise -okumayı fazla seven millel olmadığımızdan kaynaklı olsa gerek- duyduğumuza daha çok inanıyor, bilginin peşinden gidip fazla araştırma yapmıyor ve bize verilenle yetiniyoruz. Bu konuda fazla bir şey söylemeye gerek görmüyorum zira bilginin peşinden gidenler çok yol aldı bile...
Kitabımıza dönecek olursak, daha önce okumadığım bir tarz. Genelde kitap içinde yazarların önerilerini desteklerken bir iki farklı yazar ve eserini eleştirdiğinr şahit olmuştum. Bu kitap ise başından sonuna kadar eleştiriyi merkezine alarak yanlış gördüğü konuları enine boyuna eleştirerek okuru bilgilendiriyor.
Eleştirilerini farklı konular altında ele alan yazar, sadeleştirme, çeviriyazı, hatalı bilgiler verme, referans göstermeme, aynı yazarların aynı konuları değişik edisyonlarda işlemesi, intihal metinler ve son olarak uydurma metinler üzerinde durarak eleştirilerini yazıya dökmüş.
Yazarın konuları titizlikle işleyerek eleştirdiği yazarlar arasında Ahmet Akgündüz, İlber Ortaylı, Yusuf Halaçoğlu, Halide Edip, İsmet Bozdağ gibi yazarlar/tarihçiler yer alıyor.
Tarih okumalarıma farklı bir yön veren kitap oldu kendileri.