Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Stefan Zweig' in okuduğum 11 kitabının içinde Bilinmeyen bir kadının mektubu ile birlikte en çok beğendiğim 2. Kitabı.muhtesem bir kurgu,akıcı anlatış ve sonuç dramin zirverlerinde geziyosunuz. Pişmanlık ve vicdan duygusunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz.Tavsiye şiddeti yüksektir !
Stefan ZWEİG'in "Ay Işığı Sokağı" ve "Alacakaranlıkta Bir Hikâye" isimli iki novelladan oluşan kitabı.Diğer Zweig kitaplarına göre biraz zayıf kalsa da, hikayeciliğinin tadını almak için değer.
Zweig, insan ruhunu en derin dehlizlerine kadar okuyan bir yazar. Anlatımındaki yalın ihtişam, onu çağının en değerli kalemlerinden biri yapıyor. Zaman, ruh hali hiç farketmez; Zweig okunur.
"Hiçbir şeyin benim için gerçekleşmediği, ama yine de her şeyin bana dahil olduğu duygusunu taşıyordum..." (Ay Işığı Sokağı)
Korku Stefan Zweig'tan okuduğum ilk kitap
oldu ve tek kelimeyle muhteşemdi.
Kısaca konusundan bahsedersem rahat bir yaşam süren bir kadın sekiz yıllık evliliğinden bıkıp genç bir piyanistle aşk yaşamaya başlar. Fakat bu gizli ilişkiden haberdar olan bir şantajcının hayatına dahil olmasıyla kadın her şeyini kaybetme korkusuyla baş başa kalır.
Kadının korkuyu iliklerine kadar hissetmesi çok usta bir dille yazılmış ve bu durum okuyucuya çok güzel bir şekilde aktarılmış
Eğer okumadıysanız ve Stefan Zweig okumaya başlamak istiyorsanız kesinlikle önerebileceğim bir eser.
Korku - Stefan Zweig İncelemesi
Baş karakterimiz Irene, maddi sıkıntısı olmayan, evli ve iki çocuğu olan bir kadındır. Kocası Fritz ise bir avukattır. Kocası ve çocuklarıyla yakından bir ilişkisi olmayan Irene, genelde zamanını alışverişe veya davetlere giderek değerlendirir. Bir gün katıldığı bir davette bir piyanistle tanışır. Aralarındaki ilişki zamanla ilerler ve sevgili
88 syf.
7/10 puan verdi
Aklı selim bir bakış ile düşününce, hımm... Amok koşucusu... Bir koşucunun dramatik , sebatla olan öyküsüdür diye bir kanıya varıyor insan.
Ama hiç öyle değil. Olayların sarmal kurgusu kitabın başlığıyla tezatlığı.
Kitabın her sayfasını hiddetle çeviriyor insan bir sonraki sayfanın heyecanı yüreğimde bir güvercin varmışçasına kanat çırpıyor.
Zweig... Varlıklı bir aileden geliyor, ikinci dünya savaşı zor bir hayat sürmüş, kurtuluşu yazarlıkta, yazılarla bulmuş sanki.
Bu öyküsünün konusu şu , bir doktor Hindistan 'da , başka ülkelerde....Orada... burada.
Seyahati seviyor ama en çok Avrupa özlemi çekerken bir kadın çıkıyor karşısına ve onu sürüncemede bırakacak bir istekte bulunuyor
Doktor akut bir depresif hal yaşıyor ve Amok koşusu sendromuna yakalanıyor.
Sonrasında klasik Zweig metaforu ve aforizması eşliğinde heyecanla okunan olaylara gebe oluyor sayfalar.
Sanki dizi film gibi, yani çekilse dizisi olur. Bu arada kitabın son pasajı ders niteliğinde bir sonla noktalanmış.
İnceleme metnimi bir alıntı ile noktalarken size keyifli okumalar diliyorum.
"Geminin devasa beşiği inip kalkarken beni de zamanın ötesine taşımıştı. İçimi şehvete benzeyen bir yorgunluğun kapladığını hissettim. Uyumak, rüya görmek ama bu sihri terk etmemek, tabutuma inmemek istiyordum. " s.12
Stefan Zweig'ın kısa ama etkili olan kitaplarından bir tanesi daha.
Kitap bittikten sonra yüzümde hüzünlü bir tebessüm oluştu.
Gemide geçen kitap, Avrupalı bir yolcunun yine aynı gemide yaşanan bir hadisenin nasıl olduğunu tahmin ederek açıklamaya başlamasıyla başlıyor. Avrupalı bir yolcu ve doktor olan başka bir yolcunun gece karşılaşmasıyla ortaya çıkan sır bizi kitabın içine hapsediyor.
Amok kelimesinin ne demek olduğunu merak ediyordum ki kitapta ilerleyen kısımlarda çok güzel bi şekilde açıklanması bu merakımı giderdi. İngiliz bir kadının doktor olan yolcudan yardım istemesi ve iki tarafında birbirine duyduğu üstün gurur ve kibir tüm olayların tersine dönmesine neden olur. Ama yine de doktorun her şeye rağmen tüm benliğiyle, son nefesine kadar verdiği sözü tutmak için çaba sarf etmesi beni en çok etkileyen kısımlardan biridir.
Benim için gururun, tutkunun ve kibirin ortak paydada buluştuğu bir kitap oldu.
Kitap kısa ve akıcı. Ayrı ayrı hikayelerden oluşuyor. Ama dikkat ederseniz sonları çok da iyi bitmiyor. Mutlaka okumalısınız diyebileceğim bir kitap değil.
“Korku” neye denir?
Zweig’i edebiyatın Freud’u yapan eserlerden bir tanesine denir.
—SPOİLER—
<<İTİ ÖLDÜRENE SÜRÜTÜRLER.>>
Evli, mutlu, iki çocuklu, refah içinde yaşayan İrene; yapmıyor fren ve kocasını aldatma gafletinde bulunuyor. Amiyane tabirle “Rahat mı battı?” desek yeridir. Çünkü mutlu, huzurlu bir evliliği, rahat yaşantısı,
"Kentin en ünlü avukatlarından biriyle sekiz yıldız evli olan Irene Wagner, mükemmel anne ve eş tablosunda kendini kapana kısılmış hisseder ve piyanistle görüşmeye başlar. Ancak piyanistin sevgilisinin ortaya çıkarak ona santaj yapmaya başlamasıyla, kendini soktuğu durumun vahametini fark eder. İçine düştüğü pişmanlık ve korkuyla, dışarıdan mükemmel görünen hayatı bir anda tepetaklak olur."
-spoiler-
Zweigin okuduğum kitaplarından en etkileyicilerinden biriydi. Irene'nin korkusuyla yüzleşememesi, 8 yıllık kocasını tanımadığını farketmesi, ilgiye aç olması ve suçluluk duygusu beni en etkileyen noktalar oldu. Sonu hiç beklemediğim gibi bitti ama şüphelenmedim de değil. Kocasına biraz da kızdım. Gizli kapaklı iş çeviriceğine, karısının ona açılması için üzerine gideceğine karısından beklediği itirafı kendi yapıp şefkatle kucak açabilirdi. Kadına resmen eziyet etti. Sonuç olarak kadın kocasını aldatmasından dolayı çok büyük pişmanlık duyarken santajla karşı karşıya gelincede büyük bir korku duygusu ortaya çıktı. Duygularıyla yüzleşememesinden dolayı ölümeyi tercih ederken tüm sırlar ortaya çıktı.