Bana, bizim Doğu Akdeniz böyledir, değişmez, hizipler, iltimas,rüşvet, edepsiz bir nepotizm her zaman olacak, buna alışmaktan başka bir seçeceğimiz yok diyip duruyorlar. Bütün bunları reddettiğim için de kibirli olmakla hatta hoşgörüsüzlükle suçlanıyorum. Ülkesinin bu arkaik yapıdan biraz olsun çıkmasını, yozlaşmanın ve şiddetin azalmasını istemek kibir sayılabilir mi? Üstünkörü bir demokrasi ve hep kesintiye uğrayan bir iç barışla yetinmek istememek kibir veya hoşgörüsüzlük diye algılanabilir mi? Eğer öyleyse kabul, günahı boynuma, ben kibirliyim ve onların faziletli tevekkülünü lanetliyorum.
Amin Maalouf
Doğu'dan Uzakta, Amin Maalouf
Nepotizm yani akraba ve yakın arkadaşlarını kayırma. Yeterli ve yetenekli olup olmadıklarına bakmadan yüksek makamdaki birinin yakınlarını kayırması; özellikle de belli mevkilere getirmesi tutumu.
NEPOTIZM.Bu kezde bu rahatsızlığa CHP ''li Torbalı Bld.Başk yakalanmış..
1 de dibine kadar yaptığı yanlışı savunuyor...
TEDAVİSİ ZOR 1 RAHATSIZLIK HÂLİ...
Son dönemde bence çok iyi bir şey yapıyor ve uzun yıllar önce okuduğum bazı romanları tekrar okuyorum. Bu minvalde seçtiğim yeni roman, bundan yaklaşık 15 yıl kadar önce okuduğum Kuyucaklı Yusuf oldu. Sabahattin Ali’nin neredeyse bütün kitaplarını okumuş, özellikle öykücülüğünü çok beğenen bir okuruyum. Kuyucaklı Yusuf, onun okuduğum ilk
İktisadi bunalımlar, siyasi dengeler ve birtakım diğer olaylar bütünü sonrası çıkan birçok durum var. Fakat işsizlik, sosyal güvenlik sistemlerindeki boşluklar, yoksulluğun ortaya çıkma sebeplerinin başını çekiyor.
İktisat öğrenimi almamış olmasına rağmen bir gazeteci gözüyle olayları yorumlaması sebebiyle akıcı, güzel bi kitap. Daha önce Vatan'daki köşe yazılarını okuduğum için bu kitabın o tür bir şey olacağını biliyordum.
Neşet’te duygulanarak rahmet dilemek ve Anadolu coğrafyası insanının saflığını, temizliğini, mütavazılığını bir kez daha anlamak için okuyun.
“Neden kendimize saygımız yok?” ya da “Nepotizm nedir?” gibi sorulara cevap bulmak için İlber Ortaylı’nın yazısını okuyun.
Bebeğini ve benliğini kaybeden bir annenin duygularını anlamak için okuyun.
Kaz Dağları’nı bir de Kafa’dakilerden dinleyin.
(Yorumum küçük spoiler'lar içeriyor olabilir. Kitap okunduktan sonra okunmasını öneririm.)
Eğer bir sanat eserinde kurgulanan dünya bir zaman ve coğrafyada gerçek hayatta yaşanmış ise, bence artık ona (bu kitapta anlatıldığı şekil) bir distopya denilmemelidir.
Baş karakterin kimliğinden başlamak gerekiyor belki de. "Josef".