İnsanlar çoğu kez yüksek zümreye mensup olanların burunlarının havada olduğundan söz ederler, fakat bu hayatları boyunca hiçbir muhalefetle karşılaşmamış olmanın bir sonucu olarak belli bir kendi kendine yeterlilik tavrından başka bir şey değildir.
Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır:
Baktıklarında, berrak görmeyi,
Dinlediklerinde, iyi duymayı,
Görünüşleri bakımından sıcak olmayı,
Davranışlarında saygılı olmayı,
Konuşmalarında doğru olmayı,
İşlerinde ciddi olmayı,
Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını,
Öfkelendiklerinde, sorunları,
Kazancı gördüklerinde, adaletli düşünürler.
Konfüçyüs (Değişim Kitabı, 39)
Küçük bir köyde bir bebek doğmuş. Teni solgun, gözleri büyükmüş. Çocuğu büyütürken annesi doğal yollardan fark etmiş. Çocuğun hiçbir hissiyatı yokmuş. Sadece bir zombi gibi yemek yemek istiyormuş.
Annesi, köylüler onu görmesin diye oğlunu bodrum katına kilitlemiş. Onu beslemek için her gece komşulardan hayvan çalmış. Onu bu şekilde gizlice büyütmüş. Bir gece tavuk çalarmış, ertesi gün domuz. Bu şekilde birkaç yıl geçmiş. Bir gün bir salgın hastalık çıkmış. Hayvanları ve birçok insanı öldürmüş. Salgın hastalıktan kurtulanlar köyü terk etmiş. Ama anne, oğlunu yalnız bırakmamış. Açlıktan ağlayan oğlunu yatıştırmak için bir bacağını kesip vermiş. Sonra kolunu vermiş. Ona bütün uzuvlarını vermiş. Gövdesinden başka hiçbir şey kalmayınca oğluna son kez sarılmış ve geriye kalanı yemesine izin vermiş. Çocuk iki kolunu kullanarak sıkıca annesinin bedenine sarılmış ve hayatında ilk defa konuşmuş. "Anne, sen sıcacıksın."
Çocuğun asıl istediği neymiş? Açlığını doyurmak mı? Yoksa annesinin sıcaklığını hissetmek mi?