Doktor olmak ne demektir, anlıyor musunuz, her hastalığa karşı herşeyi bilmek -sizin bilgece söylediğiniz gibi, yardım etme görevini yüklenmiş olmak ve buna rağmen ölen birinin başında hiçbir şey yapmadan oturmak, bilerek ama çaresiz... sadece korkunç bir şeyi yardım edemeyecek olduğunu, vücudundaki burun damarları parçalasan bile yardım edemeyeceğini bilmek... sevdiğin bir bedenin nasıl kanlar içinde kaldığını, acılarla kıvrandığını görmek, uçarcasına hızla attığı halde aynı zamanda zayıflayan bir nabzı tutmak... bir insanın parmaklarının arasından akıp gidişini izlemek... Doktor olup da yine bir şey bilememek, hiçbir şey...
giderek daha derin, daha çapraşık bir hayal alemine daldım, gözlerim açık uyuyormuşum gibi gerçekdışı bir ruh haline büründüm... felç olmuştum sanki, uykuyla uyanıklık arasında hem ölmüş hem de hareketliydim
Kapıya sırtım dönük olmasına rağmen onun geldiğini, orada olduğunu derhal hissettim: Bu beklenmedik kesinliğin beni nasıl allak bullak ettiğini söyleyemem size
Elbette yardım etmeliyiz, onun için varız zaten... ama böyle düsturlar hep teorik kalır... Nereye kadar yardım etmeli?... Mesela siz beni tanımazsınız, ben de sizi tanımıyorum ve size beni gördüğünüzü söylememeniz için ricada buluyorum... tamam, sustunuz, bu görevi yerine getirdiniz... Benimle konusmanızı rica ediyorum, çünkü tek başıma susmaktan gebermek üzereyim... ve siz beni dinlemeye hazırsınız... iyi... Ama bu kolay... Ya sizden beni tutup denize atmanızı rica edersem... o zaman iyilik etme isteği kalmaz, yardımseverlik sona erer. Sonunda bir yerde bitecektir... insanın kendi hayatının, kendi sorumluluğunun başladığı bir yerde bitmek zorundadır...
Orda öyle ne kadar kaldım, bilmiyorum... bana sonsuzluk gibi gelmişti... yapamıyordum, irademi büyüleyen bağlardan kurtulamıyordum. İçinden çıkamadığım cinnet beni felç etmişti.