“Sanırım her şeyi düzelttim,” dedi
“Hayır” dedim “Pek sayılmaz. Ama daha beter olmasını önledin.”
“Düzeltmek budur işte,” dedi. “Kötüye gitmesini engellersin.”
Bu zamana dek sabahtan akşama kadar çalışan ben değildim sanki. Bütün gün çalışmadan yaşayamayacak o kadınla öğle olmadan işlerini bitirip akşam yemeği hazırlığı başlayana kadar bomboş oturan ben, aynı insan mıydık gerçekten? Bir haftada bıkarım herhalde demiştim ama bir günde bıkmıştım. Sonra bu düzen rutin haline geldi. Televizyona bakıyor, bilgisayar açıyor, kitap okuyor, zahmet gerektiren yemekler ve bekarlık zamanlarımda olduğu gibi pastalar yapıyordum. Fakat bütün bunlar gereksiz elektrik, kitap, doğalgaz masrafı doğuruyor, dolayısıyla da para gereksinimine yol açıyordu. Ev kadını yaşamıyla, "Üç öğün yemek, yatak, yanına bir de öyle uykusu" diye dalga geçirdiğini duymuştum ama aslına bakarsanız öğlenleri uyumak en ekonomik seçenekti. Zaman yavaş ilerlediği halde günler, haftalar garip bir şekilde çabucak geçiyordu. Onu net olarak bölen planlar, teslim tarihleri, toplantı ya da maaş günü gibi şeyler olmayınca zaman akıp gidiyor, vaktin nasıl geçtiğini anlamak mümkün olmuyordu sanırım.
Juliette gülmeye çalışarak,"Ne kadar iyi bir baba olurdun dedi evlenmek için neyi bekliyorsun?"
"Pek çok şeyi unutmayı," dedim, yüzünün kızardığını gördüm.
"Yakında unutmayı umduğun mu?"
"Hiç unutmamayı umduğum."
(Kendi kitaplarımla alissa'nınkilere, sevdiğim ve onunla paylaşmak istediğim bölümlerin kenarlarına onun adının baş harfine koyma alışkanlığı edinmiştim)