Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Lumina

262 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
29 günde okudu
Bir nörolog olan Oliver Sacks, hastalarıyla ilgili yazmış olduğu kitaplarıyla tanınıyor. Nörolojik rahatsızlıkları her zaman çok ilginç bulmuşumdur. O yüzden bu kitabın her sayfasını da hiç sıkılmadan çok büyük bir merakla okudum. Kitapta; yüzleri tanıma yetisini kaybeden Dr. P., son 30 yıldır kendisini 19 yaşında zanneden kayıp denizci, kendi sol bacağını asla tanıyamayıp her sabah uyandığında yatağında kesik bir bacak gördüğünü iddia eden genç bir hasta ve bedeninin kendine ait olduğu hissini yitiren Christina'dan tutun birbirinden ilginç çeşitli nörolojik hasarlar sonucunda yaşamları alt üst olan 24 ayrı vaka anlatılıyor. Sacks, yüzlerce makaleyi taramış, kendi bilgi ve deneyimleriyle harmanlamış ve bize tüm bu vakaları adeta bir roman karakteri canlılığında aktarmış. Yazara dair ilgimi çeken bir nokta da kesinlikle hastalara karşı yaklaşımları oldu. Hastaların 'defektolojisiyle' yani özürleriyle ilgilenmek yerine, onları derinden inceliyor, hastaların kendi benliklerini, o sanatsal yönlerini keşfetmeye çalışıyor. Tek oturuşta okuyup bitirmek yerine günlük 2-3 vaka okuyarak, özümleyerek bitirdiğim bir kitap oldu. İnsan beyninin derinliklerini keşfetmek isteyen, bu konuya meraklı herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.
Karısını Şapka Sanan Adam
Karısını Şapka Sanan AdamOliver Sacks · Yapı Kredi Yayınları · 20204,541 okunma
Reklam
331 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
José Saramago'nun okuduğum ilk, ama asla son olmayacağı romanı Körlük; trafikteki araç kullanıcılarından birinin aniden kör olmasıyla başlıyor. Kör, bir yardımseverin yardımı ile evine bırakıldıktan sonra gözlerine ne olduğunu ögrenmek için karısıyla birlikte göz doktoruna gidiyor fakat ne olduğu anlaşılamıyor. Aynı günün akşamı önce doktor, ardından da muayenehaneye gelen hastalar teker teker kör olmaya başlıyorlar. Bunun bir salgın olduğunu anlaşıldıktan sonra devlet tarafından boş bir akıl hastanesinde karantina uygulamasına başlanılıyor ve tüm olaylar da burda başlıyor. Okudukça daha ne kadar kötüleşebilir dediğim her an her şey daha da kötüleşti. İnsanların hayatta kalabilmek adına kurduğu düzen, yaşanılan her türlü iğrençlik kanınızı dondurmakla kalmıyor, bildiğiniz tüm ahlak değerlerini yeni baştan sorgulatıyor. Aşırı karanlık bulduğum, okuduğum en rahatsız edici roman oldu. Sanırım bu sebeple de çok sevdim. Başlarda yazarın üslubunu çok garip karşılamama rağmen kendimi kitabın akıcılığına çok kolay kaptırdım. Çok fazla karakterle karşılaştığımız halde hiçbirinin adını bilmiyoruz ve buna rağmen yazarın kimden bahsettiğini çok iyi anlıyoruz. Bu konuda akıcılıktan hiçbir şey kaybetmediğini söyleyebilirim.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022103,7bin okunma
267 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
"Bugün kadının cesedini bulacaklar." Daha giriş cümlesiyle tüyler ürperten, son cümlesine kadar nefesimi tutarak okuduğum, defalarca okumama rağmen hala gerim gerim gerildiğim, aksiyon, mitoloji ve feminizm gibi birçok unsuru bünyesinde barındıran enfes bir roman. Yaz sıcağında camların açık oluşundan faydalanan, kadınları uykusunda yani en zayıf hallerinde yakalayan, türlü psikolojik işkencelere maruz bıraktıktan sonra vahşice katledip kayıplara karışan bu katilin peşine düşen dedektiflerin içine düştüğü bu garip zeka oyunlarıyla donanmış kovalama hikayesini okurken siz de camlarınız açık mı kalmış, kapıyı kilitlemiş misiniz diye kontrol etme ihtiyacı duyacaksınız.
Cerrah
CerrahTess Gerritsen · Doğan Kitap · 201213,8bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
210 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
Empedokles'in Dostları okumuş olduğum ikinci Amin Maaoluf romanı. Semerkand'da olduğu gibi Empedokles'in Dostları'nda da yağ gibi akıp giden sürükleyici diliyle yine bana kendisini çok sevdirdi yazar. Tarihsel romanlarıyla tanınıyor Maalouf fakat bu romanda geleceğe yönelik bir kurguyla karşılaşıyoruz. Atlas Okyanusunun kıyısındaki küçük bir adada, birbirinden bağımsız yaşayan Alexandre ve Eve'in; elektriğin, telefonların, televizyon ve radyo yayınlarının kesilmesi yani her türlü iletişim aracının etkisiz hale gelmesi sonucu yollarının kesişmesiyle başlıyor roman. Gelişen teknoloji ile birlikte Amerika'da gerçekleştirilen terör saldırısı, tüm dünyayı nükleer bir felakete sürüklemiş. Tam da bu sırada kendisini Empedokles'in Dostları olarak tanıtan bir grup gizemli insanın ortaya çıkması ile işler değişiyor. Bu insanlar daha önce görülmemiş bir teknolojiye ve tıp bilgisine sahipler. Alexandre bu gizemli insanların kim olduğunu keşfetmeye çalışırken, bir yandan da yaşadığı dünyanın çelişkileri ile yüzleşiyor roman boyunca. İlk cümlesinden itibaren bir an bile sıkılmadığım, okurken bunaltmayan hatta garip bir şekilde rahatlatan inanılmaz keyifle okuduğum bir kitap oldu. Okudukça bitmesin istedim. Okuması en keyifli kısımlar olan Empedokles'in Dostları'ndan biraz daha bahsetseydi daha mutlu olurdum. Kitapta çoğu şey bizim hayal gücümüze bırakılmış. Belki bazıları için bir sorun teşkil edebilir. Benim için gayet güzeldi. Okursanız pişman olacağınızı düşünmüyorum.
Empedokles'in Dostları
Empedokles'in DostlarıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20215,2bin okunma
188 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Öteki.. Gerçekten son zamanlarda okurken en gerildiğim, nefesimin daraldığı, yorulduğum bazen de yer yer dikkatimin dağıldığı bir roman oldu. Dostoyevksi'nin diliyle kahramanımız, sürekli bir kararlar alma halinde fakat durmadan tersini uygulamakta, kafası karmakarışık, her cümlesinden paranoya dökülen şizofrenik birisi. Oldukça silik, mevcut statüsüne bağlı, kendi ifadesiyle basit ve sade bir adam. Yaşadığı travmatik bir akşam sonrası yolda yürürken kendisine tıpatıp benzeyen biriyle karşılaşması sonucu başlayan olaylar, zamanla içinden çıkılamayacak hale gelmekte. Kitabın her sayfasında, bir insanın bitmek bilmeyen kuruntularıyla baş başa kalıp, kendi kendine konuşmaktan ne hallere düşebileceğini iliklerinize kadar hissediyor hatta karakterle beraber o gerginliği yaşıyor ve kafayı yiyorsunuz. Uzun uzun yazmak isterdim ama açıkçası bu aşamada hala üstüne düşünmem ve sindirmem gereken daha çok şey olduğunu düşünüyorum. En iyisi siz bu kitabı okuyun.
Öteki
ÖtekiFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201922bin okunma
Reklam
266 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 saatte okudu
Aldous Huxley'in 1932 yılında yayınlamış olduğu Cesur Yeni Dünya adlı romanı, distopya sayılabilir mi bilmiyorum ama kesinlikle anti-utopia olduğunu söyleyebilirim. Roman, F.S. 632 yılında, yani Amerikan araba kodamanı Henry Ford'un gelişinden 632 yıl sonrada geçmektedir. İki ayrı topluluk vardır: Uygarlar ve Ayrıbölge. Ayrıbölge, uygarlardan
Cesur Yeni Dünya
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,2bin okunma
118 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 saatte okudu
Victor Hugo'nun henüz 26 yaşındayken yayınlamış olduğu bu roman, ilk önce kendi ağzından yazmış olduğu bir önsözle başlıyor. Hugo bu önsözde ölüm cezasını tartışıyor, bu fikri savunan herkesin kullanacağı tezleri çürütüyor ve o dönemin gündemindeki bazı olayları eleştiriyor. Devamındaysa, hangi suçtan idam cezası aldığını bilmediğimiz bir mahkumun ağzından son anlarını, aklından geçen her şeyi apaçık bir şekilde hikayeleştirilmiş olarak okuyoruz. Altı haftalık bu süreçte gün gün, saat saat, saniye saniye ölüme yaklaşmanın ve bu durumda elden hiçbir şey gelememesinin çaresizliği çarpıcı bir şekilde aktarılmış. Giyotini savunanlar, bu idam şeklinin hiç acı çektirmediğini ve ölümü kolaylaştırdığını söyleseler de mahkumumuz bu bekleyiş sürecinin çektirdiği manevi sızı yanında fiziki bir acının önemi olmadığını söylüyor ve bunu gerçekten de hissettiriyor. Birkaç saatlik süren bu okuma serüvenimde adeta ben idam cezasına çarptırılmış, son cümlesine kadar her türlü sıkıntı içinde ölümü bekleyen benmişim gibi hissettim. Mahkumla beraber endişe içinde, giyotin sehpasına çıkan o ıstırap merdivenlerini ben de tırmandım desem abartmış olmam. Mutlaka okunmalı, özellikle de hayatında bir kez olsun idam cezasının tekrar gündeme getirilmesini aklından geçirenler kesinlikle kesinlikle kesinlikle okumalı.
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
Bir İdam Mahkûmunun Son GünüVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023120,2bin okunma
128 syf.
6/10 puan verdi
·
17 saatte okudu
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru yazılmış bu roman, Victoria döneminde yaşayan bir bilim insanının icat ettiği zaman makinesine binmesi ve kendini 802.701 yılında bulmasını konu almaktadır. Geleceğe yolculuk etmiş zaman yolcumuz burada Eloi adı verilen bir insan türüyle karşılaşır. Kitapta bu tür çok hoş ve narin oldukları şeklinde tasvir edilmiştir. Sadece meyveyle beslenen Eloiler, günlerini dans ederek, nehirde yüzerek ve oyunlar oynayarak geçirmektedirler. Her zaman alışmış olduğumuz; teknolojinin en üst seviyelere ulaştığı ve insanlığın daha çok geliştiği bir gelecek tasviri beklerken yazar H.G. Wells bize tam tersi, insanların değil doğanın üstün geldiği bir gelecek anlatmaktadır. Başlangıçta zaman yolcumuz dünyanın bütün dertlerden arındığını, savaşın yerini barışa, çilenin yerini güzelliğe ve huzura bıraktığını düşünse de çok kısa sürede yanıldığını fark etmesini sağlayan Morloklarla karşılaşması, işin seyrini değiştirir. Eloilerin ardından bir de yerin altında yaşayan bu bambaşka insan türüyle karşılaşan zaman yolcumuz, kaybolan zaman makinesini bulmak adına heyecanlı bir maceraya atılır. 1895'te yayımlanan bu romanın, zamanda yolculuğun ilk ve en etkili tasvirlerinden biri olduğu söyleniyor. Baştan sona bol bol tasvirlerle donatılmış bu macera dolu romanı okurken kendinizi gerçekten 802.701 yılında, zaman yolcusuyla beraber dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz. Özellikle, bilim-kurgu sevenlerin asla sıkılmayacağı, tek solukta bitirilebilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Zaman Makinesi
Zaman MakinesiH. G. Wells · İndigo Kitap · 201828,8bin okunma
208 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 saatte okudu
Okuduğum ilk distopik eser olan Fahrenheit 451; televizyon ve teknolojinin hükmettiği bir dünyayı anlatmaktadır. Bu karanlık dünyada itfaiyecilerin görevi yangınları söndürmek değil ortalığı ateşe vermektir. Ana karakterimiz Montag'in işi ise topluma tehlike arz ettiği düşünüldüğü için okuma eylemini yok etmek adına, var olan tüm kitapları yakmaktır. Fakat bir gün yan komşusu Clarisse'le tanışır ve kitapların değerini kavramaya başlaması ile tüm bildiklerini, içinde yaşadığı toplumu sorgulamaya başlar. Bu distopyada insanların aile olarak nitelendirdikleri tek şey televizyon ekranında saatlerce oynattıkları televizyon şovlarıdır. Ekranları daha net izleyebilmek adına evlerin ışıkları hep kapalıdır ve evlerden hiç ses çıkmamaktadır. Bir evde ışıkların açık oluşu ve o evden neşeli konuşmaların, kahkaha seslerinin gelişi toplum tarafından yadırganmaktadır. Devlet, okuma eylemini yok edip insanlari televizyon başına sabitleyerek düşünen bireyleri ortadan kaldırmayı hedeflemiş ve insanların beyinlerini adeta laçkalaştırmıştır. Yarım yüzyıldan fazla zaman önce yazılmış bu kitabı okumaya devam ettikçe, aslında tasvir edilen distopyanın tam da göbeğinde yaşadığımızı fark ettim. Liseden sonra yeniden kitap okuma alışkanlığı kazanmaya çalıştığım ve kitaplara olan sevgimin yeniden artış gösterdiği şu zamanlarda, bu kitabı okumak yer yer içimi sızlattı diyebilirim. Okuyacak herkesin çok beğeneceğini düşünüyorum.
Fahrenheit 451
Fahrenheit 451Ray Bradbury · İthaki Yayınları · 202289,2bin okunma