"Neydi şimdi beni yoklayıp duran kimsesizliğim, ölüm korkusu mu? Her canın hakikati ama hırsların unutturduğu ölüm mü? Bir Allah dostunun müthiş sözü geliyor aklıma: "Aferin hırsa! Ne kadar da adaletli... Herkesten önce sahibini yiyip bitiriyor."
burada da dünyanın her yerinde olduğu gibi insanların kalpleri neyle doluysa gözleri hemen onu görür. Ve yine halkımız, kendi uydurduğu hakikati, hakikatin gerçek içeriğine tercih eder.
Sayfa 21 - İletişim Yayınları 1. Baskı 2020 İstanbulKitabı okudu
artık yolun uğramaz bilirim toprağıma
ömrüm yanıp yıkılmış harap ölüm sayfası
sen orda hakikata çevirirken yalanı
ah, yalana çevirdim ben burda hakikatı
Her birimiz tek başımıza ölüyoruz ve bütünüyle ölüyoruz; bu iki hakikati çoğu kişi reddeder, çünkü çoğu insan yaşadığı süre boyunca uyuklar ve yok olacağı anda uyanmaktan çekinir. Yalnızlık, ölümün okullarından biridir, çoğunluk asla bu okula giremez, bütünlük başka bir yerde elde edilemez, aynı zamanda yalnızlığında ödülüdür bütünlük. İnsanları birbirinden ayırt etmek gerekirse, insanlar üç takıma ayrılır: Uyurgezerler, ki bunlar bunlar sürüyledir; aklı başında ve duyarlı olanlar iki düzlemde yaşarlar ve kendilerinde neyin eksik olduğunu bilerek, hiç bulamadıkları şeyi aramaya çalışırlar; tinsel insanlar iki kez doğmuşlardır, tek başlarına ölmek ve bütünüyle ölmek için düzenli adımlarla ölüme doğru yürürler, ölüm anını, yerini ve tarzını tesadüfen de olsa seçemedikleri durumda, gündelik işleri küçümsedilerini belirtmenin tek yoludur bu onlar için. Uyurgezerler putperesttir; aklı başında ve duyarlı olanlar mümindir; iki kez doğmuş tinseller, uyurgezerlerin hayal edemedikleri, ötekilerin ise tahayyül bile edemediği şeye taparlar tinde, çünkü onlar kâmil insanlardır, dolayısıyla zaten elde etmiş oldukları şeyi ne aramaya kalkışırlar ne de ona taparlar, çünkü kendileri odur zaten.
Çünkü bedenin düşüncesi ölüm, fakat ruhun
düşüncesi hayat ve selâmettir. Hakikati arayan hayata erer; ve şerrin ardından giden kendi ölümü için gider. Yol var ki, adamın önünde doğru görünür, fakat sonu ölüm yollarıdır. Boş lakırdı insanı yoksulluğa götürür.
Dünyayı ve Cenneti aynı anda bir arada bulunduran bir zihinde, ikisinin de uzlaştığı bir
buluşma noktası nasıl olabilir? Onlar düşünsel seviyede gerçek gibi görünseler de hakiki
değildirler çünkü onları düşünen zihin, düşüncelerinin Tanrı’dan ayrı olduğuna inanmaktadır.
Bölünmüş olan zihin ile sonsuza kadar Bir olan Zihin nasıl birleşir? Nasıl bir plan hakikati
bozmadan muhafaza eder, illüzyonların yarattığı ihtiyaçları fark eder ve saldırı veya acı
olmadan hepsini yok eder? Tanrı’nın Düşüncesi’nden başka hangi plan hiç olmamış suçları ve
illüzyonları unutabilir?
Kutsal Ruh bu planı, Tanrı’nın yarattığı şekliyle Sizin de bir olduğunuz Zihin’de korudu.
Kaynağı sonsuzluk olduğu için, Tanrı’nın planı zamanın etkilerinden muaftır. Fakat işlevini
zaman içerisinde gösterir; çünkü siz zamanın gerçek olduğuna inanırsınız. Kutsal Ruh,
sarsılmaz bir şekilde suç, acı, ölüm, ağıt ve kayıp görüntülerinize bakar. Fakat O, tek bir şeyin
hakiki olduğunu bilir; Tanrı her zaman Sevgi’dir ve bu görünen, O’nun Niyeti değil.
Aşk ölüm kadar ürkütucü olabilir -çoğu zaman da böyledir zaten; ancak, ölümün tersine, arzu ve heyecanla bu hakikati gizler. Aşk ile ölüm arasındaki farkı çekim ve itilim terimle- riyle kavramak uygun düşer. Fakat iyi düşünüldüğunde bu o kadar da kesin değildir. Aşk vaatleri, genellikle lütuflarından daha az muğlaktır. Dolayısıyla aşık olmanın cazibesi büyük ve karşı konulmazdır, ama kaçmanın çekiciliği de böyledir. Dikensiz bir gül aramanın cazibesi asla uzak değildir ve buna direnmek de pek guçtur.
İnsan, bilinmeyenlerin bilineni, olmayanların olduranı, yaşamayan ve yaşatmayanların yaşayanı, yaşanmış ve yaşayacakların yakaza hâli.
Sonu olmayan yola talip olan, hakikati aramayı unutup seyre dalanların şahı.
Gök kubbenin altına hapsedilmiş sonsuzluk diyarının ümitvarı.
Ümidimizi zedeleyenlerin en gaddarı.
Çaresizlik zamanlarının çare olmak isteyeni.
Gönül yorgunluğumuzun en belirgin sebepleri.
Geceleri uyutmayanımız.
Hayatı yaşatmayanımız.
Ömrümüzü elimizden alanımız, elimizden alanımız...
Ömür ile ölüm arasındaki ayraçtır insan. Zamanın naif özgürlüğü sarar insanın bedenini. Ölene kadar unutur güzel ahlakı, sevgiyi, sevilmeyi. Asıl mesele zor gelir insana. Unutur da yaşar bir ömür boyunca gelip geçici işlerle. Hapsolur bulunduğu çıkmaz dairenin içine. Ve bir gün ölüm ile dünya uykusundan uyanacak öylece...
Ölüm Ateş değildir, ölüm son değildir ve ölüm dert de değildir. Ve hatta güzeldir ölüm. Yaratılmış bir şey yoktur ki kötü olsun. Zira güzel olan kötüyü var etmez.
Biz, ademoğulları kötü diye biz deriz onlara.
Can yakar sevdiği birinin dünyadan el çekmesi, ölmesi ateş düşürür içine doğru. Lakin doğana düğün edip de ölene matem tutmak ne garabettir. Zira Doğan ölecektir. Biliriz hakikati. O vakit bildiğimiz gibi yaşamak gerek. Ölümü yanında Bir Emanet Gibi taşıyana Gam getirmez ölüm. Bilin ki öleceksiniz Ama yok olmayacaksınız. Zira ölenler yok olmamıştır.
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki bizzat iyilik dahi ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı ayrı ayrı hayaller peşinde atarak gider gelirdim.
Hayat böyledir: İyiyi ancak kötüyü bildiğimiz vakit tanıyabiliriz, hayat ve devinim ancak zıt güçlerin muhalefetine dayanan ilke sayesinde var olmaya devam eder. Herkeste tuhaf ve sapkın bir düşünce biçimi hâkimdi: Hayatı, iyiliği, barışı, hakikati, kardeşliği, nezaketi, güven uyandırıcı sürekliliği düşünüp bunlara her türlü erdemi bahşediyor fakat onları ancak ölüm, yıkım, yalan, kurnazlık, tahakküm, sapıklık, gaddar ve insafsız bir saldırgınlıkta arıyordu, hem de tutkuyla.
Bir gün bu gaflet uykusu sona erip de uyanınca ( yani ölüm gelip catınca) gözleri açılıp hakikati görürler. Görürler ama son nefeste ne işe yarar ne faydası var ?
Ne mutlu ki o kişiye ölmeden önce öldü, onun ruhu bu bağın hakikatinden koku aldı.
"Herhangi birinize ölüm gelip de: «-Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de SADAKA VERSEM ve
SALİHLERDEN OLSAM!» demeden önce, size verdiğimiz
rızıktan infak edin." ( 63/Munafikün, 10.
Ömrünü ziyan edenlerin feryatlarını ve mazeretlerinin
geri çevrilişini canlandıran şu ayet-i kertme de, ne kadar
ibretlidir:
"Onlar orada imdad istemek için: «-Ey Yüce Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyaya geri gönder
de, daha önce yaptıklarımızdan başka, salih ameller yapalım!» diye feryad ederler. Allah Teala onlara şöyle buyurur: «-Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakikati görecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip ikaz etti. Öyleyse tadın
azabı! Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur!" ( 35/Fatır, 37.)
Hayattaki bütün nimetlerde olduğugibi zaman israfının ana sebebi de , ölümü layıkıyla idrak edememek veya bu müthişhakikati kendimizden uzak görmek gafletidir . Halbuki hadis-i şerifte: "Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!" buyrulur.
Bu ikaz-ı nebeviye rağmen devam eden lakaydiliklerin, günün birinde acı bir azap faslı olacağı muhakkaktır.