BİR CENAZE DEFNİNDEN...
Biraz önce bir akrabamın cenaze defninden geldim. Cenaze defnedilirken insanlar, hala hangi arsayı aldığını, hangi evi ne kadara satacağını, alıp sattığı arabadan ne kadar kar ettiğini konuşuyorlardı... Oysa ki insan, 2 metrelik toprağa bırakılıp dönülecekti sonuçta... Kimileri ağlarken kimileri gülüyordu. Bu dünyanın doğasında var çünkü, doğum varken ağlamak ölüm varken gülmek.
Kendimi umutla kırbaçlıyorum. kan sızıyor derimde ,ben açan yerlere. Yoksulluğuma çok ekin ekeceğim, Olgun meyveler toplayacağım , Bereketli bir hasat biçeceğim, Umudun vaatlerinden Vaatler ile karnımı tıka basa doyuracağım. Varlığım zayıfladıkça,gölgem besili bir şişman olacak ! daha çok gülüp söyleyeceğim ya ! bırakmıyor ruhumun
Reklam
Ertelenen bir arama, geç kalınan af dileyişler, geç gelen farkındalıklar, anın güzelliğini kaçırmalar, içinden geleni söyleyemeyişler insanın omzunda yük olarak duruyor. O yüzden içinizden geleni yapın; taktiksiz, tertemiz ve içten. Kazanıp kaybetmenin bir önemi yok, ölüm var.
Salem (2014)
10 yaşımdan beri ölüm meleğini bekliyorum. Bana kendini göstermedi lakin dedemin ölümünden önceki yüz ifadesine bakılıcak olursa, meleğin korkunç bir yüzü var...
Belli belirsiz
Alem ters düz olmuş da içeriyle bağlantı kuracak yollarım dışarıda kalmıştı sanki... Ne söylense gitmeyecek gibiydi ne söylense duyulmayacak gibi. Ancak dil susunca, içten içe içli sohbetler kurunca, bir ses verebilir gibiydi. Bilmiyorum sesi işitmeden nasıl bir ses verilebilir? "Bunu da bilmiyorum belki yaşamakta ölüm gibi mücbir sebep" diye söylemiştim ama yaşamı duyuyor muydum ki yaşamayı da ölmek gibi zorunlu bir sebebe bağlı görebilmişim? Sırtımı ağrıtan yaşamak mı, kambur durmak mı? Kalbimi yoran şey nefesle mi dolmak, nefese mi dolmak? Yahut bu soruların bir çıkar yolu var mı yoksa hepsi oryantalistlerin kafa karıştırmak adına işlerini kolaylaştıran yardımcı bilim dalı mı? Bilmiyorum bunları, bana ölüm yaşamak gibi bahşedildi mi? Yaşadığım her an, yaşama geçti mi? Yaşama sığamayınca veya belki de sıkışamayınca hatta belki kafamı dinleyecek uygun bir sarnıç bulamayınca sözcüklere sığındım. Çünkü sözcükler, özlerine bağlılıklarıyla da bilinir aynı zamanda özlerinden dışarıya közlü yansır ve asla ihanete uğratmazlar sahiplerini. Ama biliyorum ki bunların da pek önemi yok. Önemi olan bir şey varsa o da kendimi neden bu yazının başında bulduğumu bilmekti... Neden milyarlarca ihtimal arasından en güçlü bu çıktı ve beni buraya getiren şeylerin beni başka nerelere götürecek olduğuydu. Yani zamanın da belinin bükülmesine sebep olan bu mekânın, ellerimize kına yakmak için kaç vakit daha sırtımızı okşayıp da yerle yeksan etmeye uğraşacağıdır.
Ne ölüm var bize ne yaşamak kaldık arafta başıboş
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.