"Sonra bir bakmışız , tüm taşlar yerine oturmuş .Kafandaki her şey sessizleşmiş, sorularının cevaplarını da almışsın. Oluru varmış, zaten ne yapsan da oluruna varırmış. Sadece zamanı var".🌿
Sende sevmedin mi benim gibi ?
Umutla günaydın deyip,
Gecene doğmadım mı ay gibi ?
Aklına gelmedim mi deli gibi ?
Bu sürgün aklı başımdan çıkarıp atar,
Hüzün bi nehir gibi.
Akar da durmaz, Bağırsan duyulmaz sesin.
Kanatmayan bulut,
Bi tırnak yelesidir ki umut,
Koparıp atsan da bi yüzü kopmaz.
Kafandan at bunu.
Yine de içimde gelmeye bir niyet
İçinde hayata ve kendinize dair bir şeyler bulacağınız güzel bir kitap. Kısa kısa hikayelerden oluşuyor. Tavsiye ederim.
Kitaptan Alıntılar
İsmini bilmediğiniz insanların acısı daha katlanılabilirdi...
Bize aslında kim olduğumuzu gösteren şey, yeteneklerimizden çok seçimlerimizdir.
Kitap okumak, insanların suni
Ahmet Arif'in şiirlerini çok kez okudum, kendi sesinden YouTube'da defalarca dinledim. Ancak okumadığım şiirler, kendisine dair yazılar/kesitler için almıştım kitabı. İyi ki de almışım. Kapağındaki görselden, son sayfasına kadar güzeldi.
Kitaptan alıntı olarak şiirden öte, Ahmet Arif'e ve Ahmet Arif'in diline dair konuşma yada röportajlardan birkaç kesit paylaşacağım. Yoksa şiirlerini onu tanıyan bilir, bulur.
En uzun alıntımı buraya bırakayım.
Sf 169
VEYSEL ÖNGÖREN: Dilimizde etkili olan ama şiirimizde kolay rastlanmayan sözcükleriniz var. Bu tazeliği nasıl yakaladınız?
AHMED ARİF: Bu sorunuzu kısaca "halkımın dilini sevmek, o'nun türküleri, ağıtları, masallarıyla beslenmekle" deyip yanıtlamak var. Ama o sözcüklerden bazı örnekler vermek, böylece konuyu daha açık ve anlaşılır hale getirmek de gerekli belki.
"Bir ben bileceğim oysa
ne âfât sevdim."
Buradaki âfât sözcüğünü halkım "korkunç, kahredici, karşı konulmasının oluru olanağı yok bir belâ ya da salgın" gibi sözcük, deyim ve kavramları yetersiz bulduğu yerde kullanır.
Ben de örneğin "Çok sevdim... Yürekten sevdim" diyebilirdim. Sanırım buna kimsenin bir diyeceği de olmazdı. Ancak o zaman sıradan bir mısra kurulmuş olur ve ortaya şiir yükü bakımından yoğunluk, derinlik ve çarpıcılıktan yoksun, tatsız bir deyiş çıkardı.
Farklı bir distopya ürünü olan kitap 1949 yılında yayınlanıyor. İnsanlık var olduğundan bu yana var olan baskıcı ve totaliter rejimlerin kelamlara dökülmüş acı bir gerçek olarak okura en iyi aktarılmış hali de denilebilir. Bu durum kitabın sürekli olarak güncelliğini korumasını sağlıyor ve sağlayacaktır da. Olayın baş kahramanı Winston Smith değil de sizlermişsiniz gibi hissediyorsunuz okurken. Büyük birader, Avrasya, okyanusya, doğuasya, Julia, sevgi, nefret, o'brien, düşünce suçu ve polisi, Parti, bakanlıklar ve nefret... en çok gördüğünüz kelimeler. Tele-ekran denilen ve her an her saniye izlendiğiniz bir cihaz. Tek özgürlük alanınızın iç sesiniz olduğunu düşünüyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Propagandalar ve sürmekte olduğunuz yaşam ruh sağlığınıza etki ederek sizleri paranoyak eder hale getiriyor ve iç sesiniz dahi zehirleniyor. Güvensizliğin başını alıp götürdüğü, herkesin içten içe aynı şeyi düşündüğü ama yine hiç kimsenin hür düşüncesini ifade edemediği, bakışlarına dahi yansıtamadığı bir toplum. Sürekli izleniyor ve sürekli bir propagandaya maruz kalıyorsunuz. En aklı başındanın dahi akıl sağlığını koruyamadığı ve daha sonraki görsel, yazılı medya ürünlerine ilham olmuş bir kitap. Size kaçış noktası tanımayan ve 'ya bizdensin ya da hiçsin' mantığını derinlerinize kadar hissettirecek bir başyapıt. Okurken içiniz sıkılacak, bunalacak ve bu kadar da olmaz derken bulacaksınız kendinizi ancak tam da "o kadar da oluru" size kabul ettirecek. Bir defa okuyanın hiç unutamadığı ve sürekli olarak güncel ile kıyaslama gereksinimi duyacağı bir ürün. Keyifli okumalar:)
1984George Orwell · Can Yayınları · 2019166,1bin okunma