Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ömer Hayyam adını duydunuz mu? -Kim bilmez Hayyam’ı. -Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? -Bilmiyorum. -Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin adalet bakanını ve sizi kimse anımsamayacak.
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Ömer Hayyam
Hayyam’ın sıkıntısı, ne yapacağını bilemeyen, aslında hiçbir şey yapamadığı ya da beceremediği için bu halde olan bir adamın çektiğiyle bir değildir. Öylesi, ölü doğmuş insanların ve kendini haklı olarak morfine ya da kokaine verenlerin sıkıntısıdır. Acem bilgenin sıkıntısı ise, bununla karşılaştırılamaycak kadar asil ve derindir. İyice düşünmüş
Reklam
Zulmedenler mi saygıyla hatırlanacak, zulmettikleri mi?  Yıl 1945… Nazım Hikmet Bursa Cezaevi’nde mahpus. Tolstoy’un “Savaş ve Barış” eserinin tercümesini yeni bitirmiş, La Fontaine’in Masallar’ı üzerinde çalışıyordu.  “Tanya” isimli şiirini yazdığı sıralardı. Hani şu “Seni astılar memleketini sevdiğin için, ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim” dizelerinin geçtiği, 18’inde idam edilen Tanya’yı okuyanın karşına getiren canlılıktaki şiiri… O sıralarda Bursa Cezaevi’ne, Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Denetimleri sırasında cezaevi müdürüne,  – “Nazım da buradaymış, çağır bakalım nasıl bir adammış?” der.  Nazım’ı müdürün odasına getirirler. Koltuğuna iyice kurulan müfettiş, Nazım’ı tepeden tırnağa süzdükten sonra,  – “Demek şu sözünü ettikleri Nazım Hikmet sensin?” der. Nazım’ı konuşma süresince ayakta tutar. Sonrasında, “Götürebilirsiniz” der. Nazım, bir adım attıktan sonra döner ve müfettişe, “Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş, bilgiç bir edayla, “Kim bilmez Hayyam’ı?” diye karşılık verir. Nazım, “Hayyam zamanında İran’da hükümdar kimdi?” diye sorunca müfettiş şaşkınlıkla dudak büker ve “Bilmiyorum” cevabını verir.  İstediği cevabı alan Nazım, “Görüyorsunuz, sanatçıyı hatırladınız ama hükümdarı bilmiyorsunuz. Yıllar sonra beni dünya hatırlayacak ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse bilmeyecek” der ve odadan çıkar.
Ölüm!!! İnsanoğlunun yıllarca kafa yorduğu bir kavram ve daha da kafa yormaya devam ediyor. Masallar hep “Bir varmış bir yokmuş” ile başlar. Fakat biz o zaman çocuktuk fark edemezdik bu ayrıntıyı hatta bu cümleyle başladığı için aramızda bir dalga konusu haline gelmişti. “Eee neymiş bir varmış bir yokmuş başka” der geçerdik. Masallarda bu büyük cümleyi yerleştirmekte de yaşadığımız coğrafyanın ne kadar acılarla yoğrulduğunun bir göstergesidir. Bende şimdi tam bu cümlenin bulunduğu ince çizgide yürüyorum. Nitekim bütün canlılar bu çizgide fakat bunu bilinçli olarak düşündüğümüz zamanlar çok az. Bunu düşünmek ne kadar anlamlı ya da anlamsız bilmiyorum. Çoğu planlarımız yarın için fakat biz yarın var olacak mıyız? Orası muamma. Hayatın çoğu şeyi zaten yarının umudu üzerine kurulu. Biz yoksak yarın da yok. Fakat bu yarın için neler yapılmıyor ki. Ömer Hayyam’ın “Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok. Kızıl dudakla, mis kokulu şaraplar yok. Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok. Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Rubaisinde dediği gibi aslında hayat. Fakat biz yarına o kadar odaklanmışız ki durup bunları ve kendimizi düşünmeye fırsat bulamıyoruz. Maraton koşucuları gibi yaşıyoruz hayatı. Aslında kazanan hiç kimse olmuyor.
E kitap güzel olmaz diye düşünüyordum ama harika :) Ömer Hayyamın kitabinida buldum Çok teşekkürler @Kitap ve Kahve Kokusu sırada Aziz Nesin ve Orhan Veli var
Gönderi kullanım dışı
Kimse bilmez...
Ömer Hayyam’ın kaleme aldığı şiiriyle,Cem Adrian ve Mehmet Güreli’in seslendirmesiyle beraber muazzam bir şaheser ortaya çıkması,bu kadar mı güzel bir ahenk oluşturur. Büyülenmemek elde değil. youtu.be/8iI2QSVVF9k Seher yeli eser yırtar eteğini gülün Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler Kopup dallarından toprak olmadalar her gün…
Reklam
Bursa Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir..... Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: “- Nazım da buradaymış, çağır da görelim nasıl biridir?” der. Nazım’i odaya getirirler..... Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve: “-Demek Nazım Hikmet sensin”, der. Nazım’a oturması için yer göstermez. .... Kısa bir konuşma sonrası, “Gidebilirsiniz” der.... Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe: “-Ömer Hayyam adını duydunuz mu?” diye sorar. Müfettiş hemen atılır: “-Kim bilmez ki Hayyam’ı” Nazım: “-Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi?” diye sorar...... Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, “Görüyorsunuz, sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak, ama dönemin Adalet Bakanını ve sizi kimse anımsamayacak” der ve çıkar..... Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur, asla geri dönmez..... Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi?”.....
86 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.