Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
ÖMER CAN KOÇ
ÖMER CAN KOÇ
@omercankoc
Kendini meşgul edemeyeni başkaları işgal eder. Dücane Cündioğlu
istanbul
242 okur puanı
Kasım 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Kitap Celal Hocanın hayat koleksiyonunda eksik olan son taşı. Hocayı çoğumuz Tatlı Hayat dizisindeki İrfan karakteriyle tanıyoruz. Hocanın derinliğine şahit olmak isterseniz Ebru Tuay ile youtube da yaptığı söyleyişileri izleyebilirsiniz.
Kitap hocanın gerçek hayatta yarım bıraktığı İTÜ Makine Fakültesini bitirdiği paralel evrende geçiyor diyebiliriz. Kahramanımız edebiyata , sanata , felsefeye , caza ilgi duyan bir entellektüelin kendine asistan araması ile başlıyor. Aradığı asistan Alev isminde bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın devamı Alev 'in soruları ve hocanın cevapları şeklinde geçiyor.
Kitabın bana düşündürdükleri , bir insan ne kadar ilerleyebilir sorusunun cevabı niteliğinde. Tiyatro , dizi ve film oyuncusu , yönetmen , senarist , yazar , caz sanatçısı vb. Kitabı okurken bize dayatılan hayatı ve Celal Hocanın yaşadığı hayatı karşılaştırdım. Yani üniversite oku , çalış , evlen, ev al , araba al , çocuk büyüt şeklinde görevlerden oluşan bir hayat mı? Yoksa bunların hepsini yaparken sanat , sinema , kitap , tiyatro , müzik gibi inci taşlarının serpiştirildiği bir hayat mı istiyorum? Kitabın 135. sayfasında da bu konuda bizi uyarıyor ; ''Doğru meslek?
Başarı ve para hırsımızı tatmin etmekten ziyade, bizi anlamlı bir mutluluğa davet eden ve yaptıkça huzur veren iştir.''
5 yılda bir tekrar okunacak bir kitap. Bir nevi uyarı niteliğinde; koşuştururken yaşamayı unutma ikazı yapıyormuş gibi. Zaten kitabın 132. sayfasında da ''Tatminsizliğin , kendi gerçek hayallerini unutup, başkasının hayatını yaşamaya çalışmadan kaynaklanabilir.'' diyor yazar bize.
NEFS MÜCADELESİ
Kitabı ikinci defa bir solukta okudum. Şimdiye kadar beni ağlatan 3 kitaptan biri oldu. Kitap kahramanın İstanbul da bir kitapçıdan bir kitap alıp okumaya başlamasıyla başlıyor. Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin yaşamını ve nefsiyle yaptığı savaşı harika bir üslupla anlatılıyor. Nefsi kanuşturuyor, okuyan kahramanı konuşturuyor ve vicdanı konuşturuyor. En güzel tarafı da tam bu devirde böyle şey mi olur dediğim anlarda tekrar günümüze dönüp kitabı okuyan kahramanımıza kafamdan geçen soruları sorduruyor. Oldukça düşündürücü ve akıcı bir şekilde kaleme alınan bu eseri herkese tavsiye ediyorum.
Kitap beni bayağı sıktı. Zorlanarak bitirdim. İlk kitabta Doppler in hikayesi başlıyor ve modern hayattan bunalan, fabrika ayarlarına dönmek isteyen insanın hikayesini çok güzel anlatmıştı. On üzerinden sekiz vermiş ve çok beğenerek okumuştum. İkinci kitapta olaydan biraz sapmış ama ilk kitabın hatrına okunacak bir kitap ortaya çıkarmıştı. 6 puan vermiştim. Bu kitapta ise olay örgüsü bile kurulamamış 4 puan verdim. Kitapta durup tekrar okuduğum üzerinde düşündüğüm tek bir paragraf oldu. Hayal kırıklığına uğradım
Okur Takip Önerileri
Kitap Atasoy Hoca'nın İslam'ın bir toplum hareketinden bir ferdi ibadet hareketine indirgenmesi hakkındaki makalelerinden oluşmaktadir. İslam dünyayı ve hayatı düzene koymak üzere gönderilmiş bir din iken, günümüzde insanların sadece ilk yetişkinliklerinde ve yaşlılıklarında uğraştıkları bir ilgi alanı haline gelmiştir. Atasoy Hoca'ya göre insanın en aktif reaksiyonlar verebileceği gençlik ve orta yaşlılık döneminde, Müslümanlar İslam'ı sadece kandil , bayram gibi özel günlerde giyip çıkardıkları bir forma gibi kullanmaktadırlar. Yazar bunun nedenleri araştırmakta vahiyden değil geleneklerden beslenen Müslümanlara eleştirilerini yöneltmektedir. Atasoy Hoca'ya göre Müslümanlar İslam'ın biçimsel yönüne çok önem verirken , şahşi ve toplumsal yönlerini düzene koyan sosyal yönü hiç konuşulmamaktadır. Dindar kesimler bağlı bulundukları hocalarına teslim olmuş iken , dindar olmayan Müslümanlar modern dünyanın ambalajına kapılmış durumdalar. Yazara göre İslam'ın özü bütün teslimiyetçi davranışlara itiraz etmektir. Modern dünya ise özden yoksun bir ambalajdan ibarettir.
Kitap Ernest Hemingway'in hikayelerinden oluşuyor. Yaşlı Adam ve Deniz veya Çanlar Kimin İçin Çalıyor'daki kadar sürükleyici değil. Bununla beraber 10 üzerinden 6 puanını hak eder. Kimi hikayeler yazarın kendi başından geçmiş olaylar. Hemingway'in yalın dili ve basit yazım tekniği ile kolay okunan 9 hikaye.
Aralıklı oruç merak ettiğim bir konuydu ve bugün itibariyle ikinci günümü geride bıraktım. Başlamamda kitabın tesiri oldu. Genel olarak kitabın bende bıraktığı en büyük etki endüstriyel gıdaların ortaya çıkması ile yeme alışkanlıklarımızın nasıl tam tersine döndüğünü izah etmesi.Yazarın youtube daki videolarını da gayet samimi buldum. Genel olarak beyin profösörü Sinan Canan hoca ile aynı paralerde beslenme tavsiyelerinde bulunuyor. İkisininde vurguladıkları modern beslenme şekliyle beyin sindirim yapmaktan başka aktivite yapmaya fırsat bulamıyor. 100 yıl önce 3 öğün yemek ve ara öğünlerden oluşan bir yemek stilimiz yoktu. Yüzyıllarca aralıklı oruca yakın bir beslenme stili vardı ve tekrar sağlık için o stile dönmemiz gerektiğini vurguluyor. Aralık oruçta en çok tavsiye edilen ise 8 saat içerisinde günlük yemeği yeyip 16 saat sadece sıvılarla beslenmek.
Kitabı zorlanarak bitirdim. Sadelik üzerine 10 tavsiye 3 yasa içeriyor. Sorunsa ne yapmam gerektiğini söylemesi ve bunu söyleyen piyasada yüzlerce kitap var.Bana ne yapmam değil nasıl yapmam gerektiği lazım. Ama genel olarak kitap çok sıkıcı da diyemem. Altını çizdiğim yerler de oldu. Kitabın yazarı MIT Üniversitesinde hoca. Belkide sorun çeviridedir.
Kitaptaki olay örgüsünü çok beğendim. Sürekleyici ve yazar her tahminimde beni mat etmeyi başardı. Agatha Cristieden'in diğer kitapları için iyi bir referans oldu. Yazar öyle bir kurgu düzenlemiş ki sonunda yok artık dedirtiyor.İsminin hakkını veren bir kitap.Sonuna kadar bütün karakterleri katil yapıyorsunuz ve kitabı bir solukta bitiriyorsunuz.Gerilimi had safhada ve yazara binlerce teşekkür etmek istiyorum. Bu kadına neden polisiyenin kraliçesi denildiğini bu kitap bana çok iyi anlattı.
Silahsız Sömürü
Geri kalmış toplumlar, içinde bulundukları kültürel şartlara göre davrandıklarından çoğu zaman kendi gerçeklerini göremiyorlar. (s-63)
Kitap beni etkiledi. Emperyalist ülkelerin gıda yoluyla dünyayı nasıl sömürdüğünü çok güzel anlatmış. 1947 de Marshall Yardımı ile adım adım zeytinyağından soya yağı ve türevi olan margarani , sütten okullarda dağılarak süt tozuna nasıl geçtiğimizi güzel anlatmış. Bir anda dünya mutfağına soktuğumuz türk kahvemizden vazgeçip nescafeye , kebabımızdan , tarhanamızdan vazgeçip hamburgere ve tosta geçiyoruz. Peki bu dönüşüm sadece mutfağımızda mı etkili oluyor. Tuik verilerine göre 1950 yılında bir aileye ortalama 8 çocuk düşerken , yardım alınıp bahsi geçen gıdalarla beslenen nesil ebeveyn oldukları 1980 yılına baktığımızda ortalama çocuk sayısı 3. O yıllarda nüfus planlamasına dikkat edecek kadar bilinçli bir ülke olduğumuzu hiç zannetmemekle beraber kitaptan bir alıntı ile bitiriyorum. ''Modern kültür avantajlarına sahip olmayan toplumlarda doğum kontrol çalışmalarını daha etkili bir hale getirebilmek için kullanılan kısırlaştırıcı maddeler yiyecek maddelere ve şehir sularına karıştırılmalı ve bu suretle büyük bir kitlenin kısırlaştırılması sağlanmalıdır.'' (s-110)
Kitap Rusya'nın 19 yy'daki sosyolojisine ışık tutuyor. İnsanlar umutsuz bir girdabın içinde debeleniyorlar ve kendilerini salmış durumdalar. Kahramanımız ise henüz 15 yaşında ve toplumun bu yapısına anlam verememektedir. Bunun için de sürekli arayış içindedir. Gördüğü manzara ise şudur; İnsanlar hayatlarından memnun olmadıkları için kendilerini içkiye ve fuhuşa vermiş kimsenin de bu girdaptan kurtulmaya umudu dolayısıyla da niyeti yoktur. ''Çalışıyorsun çalışıyorsun yorgunluktan aptallaşıyorsun. Bir iki kapiklik içki içiyorsun sonra da üç beş kapiklik kumar oynayıp kaybediyorsun. Sonra da seni biraz okşasın diye 5 kapik bİr kadına veriyorsun. Sonunda gene açsın...'' diyerek bu çıkmazı özetlemiş yazar.
Ama kahramanımız toplumun kendine biçtiği bu role bürünmek istemez ve sürekli okur. Okudukça aslında hayatın nasıl olması gerektiğini anlar. Bu durum ise reel dünya ile ideal dünya arasındaki farkın derinliğini fark etmesine neden olur. Bu da onu daha çok huzursuz eder. En sonunda bu duruma daha fazla dayanamayarak Kazan'a üniversite okumaya gider.
Kitap genel olarak akıcı ama biraz fazla uzun tutulmuş gibi. Bölümler arasındaki bağı tam göremedim. Bir konu ile alakalı 40 tane örnek vermek gibi bir şey. En sonunda tamam anladım lanet bir dünya daha fazla tasvir etmene gerek yok diyorsunuz. Bakalım serinin üçüncü kitabında kahramanımız bu dünyadan kurtulmak için neler yapacak?
Gounella yine üst düzey bir eser veriyor bizlere. Gounella'nın özelliği günlük hayatta hep karşılaşabileceğimiz karekterleri
hikayesine çok güzel yedimesi. Buda onun eserlerini acayip sürükleyici yapıyor.
Bu eserinde tamamen başarıya odaklandığı için en ufak bir sorunla karşılaşınca hemen panik olup içine kapanan bir kadının , bir bilgeyle tanışıp 9 farklı karaktere bürünmesini işlemiş. Ama bunu belirttiğim gibi çok akıcı bir uslupla anlatıyor. Kadın akıl hocasına her gittiğinde bir önce büründüğü karakterden kurtulmak isteyip yeni bir karekter talep eder. Bilgemizde ona istediğini verir. 9 karektere geldiğinde kadın anlar ki mesele karakter değiştirmek değil, karekterimizle yüzleşmek Kendimizle mücadele etmek , ben böyleyim beni böyle kabul et saçmalığına kapılmamak. Kısaca her şeyin olduğu gibi karakterimizinde bir diyeti var. Gounella o diyeti bizlere hatırlatıyor.
6 kitabınıda okuduğum Gounella'nın bence Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer ve Mutlu Olmak İsteyen Adam'dan sonraki üçüncü en güzel kitabı.
Bir ömür dolu dolu nasıl yaşanır
İlber Hoca gerçekten debi derya bir adam ve bu kitapta adeta geçirdiği yılların suyunu sıkıp önümüze koymuş. Bir ömür nasıl yaşanır isminin hakkını veren bir kitap. Çünkü ömrü yaşayan İlber Ortaylı.
Entellektüelin tanımını bir alanda uzmanlaşmış ama her alanda bilgi sahibi olan insan diye yaparlar. İlber Hoca bu tanımın içini dolduran bir isim. Sinemadan , tiyortadan , mimariden, siyasetten , operadan vb bir çok alanda üst düzey bilgi sahibi ve bu kitapta bu bilgilerini bizimle paylaşıyor.
İlber Hoca gibi adamları okudukça Allah görgümüzü bilgimizi arttırsın diyorum ve iyi ki varlar.
Kitap profesyonel hayatı red edip kendine yeni bir dünya kuran Joshua Milburn'un hayatını anlatıyor. Joshua 29 yaşında senede 65 000 dolar geliri olan bir yöneticidir. İstediğini alıp istediği araca binip , istediği gibi bir evde oturmaktadır. Yani kendini özgür ve başarılı sanmaktadır! Bir blog yazısı okur ve etkilenir. Minimalizmi incelemeye ve uygulamaya karar verir. Eşyaları azaltmakla başlayıp , işi bırakmaya giden bir dizi karar verir ve yazar olarak hayatına devem eder.
Kitabın bana düşündürdükleri ; modernizm bizi esir almış durumda. Gün içerisinde o kadar karar veriyoruz ki; hangi elbiseyi giyeyim , ona uygun ayakkabı ve kemeri nasıl ayarlayayım , kahvaltıda hangi yemekleri yiyeyim vb. Sonuç olarak sistemin bize sundukları arasından hangisini seçeyimle ömür geçiyor. Sistemin sunduklarını gerçekten istiyor muyuz? Bunlara gerçekten ihtiyacımız var mı? Bunu sorgulamaya bile vaktimiz yok. Yazar kendisine çizilen çerçevenin dışından hayata bakmayı öğreniyor. Kendisine çizildiği gibi değil yeteneğine göre bir yaşam tasarlamayı öğreniyor. Tabi ki bedelini de ödüyor. Ama sonuç olarak hayatının oyuncusu değil senaristi oluyor ,seyirci koltuğundan kalkıyor sahneye çıkıyor. Hayalleri ile arasına giren modern bağlardan kurtuluyor ve tercihlerini hayallerinden yana kullanıyor....
Kitap hayatı sadeleştirme üzerine görüşleri uygulamalı olarak anlatımından ibaret. İşte , evde hayatın her alanında sadeleşme vurgusu yapıyor. Örneğin dolabınızı nasıl düzenleyeceğiniz , kazaklarınızı nasıl katlayacağınız , çoraplarınızı nasıl muhafaza edeceğiniz, kitaplarınızı nasıl dizeceğiniz hep bu kitabın konusu.Japon'ların minimal bir hayat yaşadıklarını biliyordum. Ama bu kitap minimal yaşamın tarifini de örneklerle açıklıyor. Nitekim kıyafetler konusunda yönetimini uyguladım , gerçektende daha az yerle daha rahat bir şekilde kıyafetlerime ulaştığımı gördüm. Bu konuda bana yardımcı olan Youtube videolarının linkinide aşağıya koyuyorum.
Çağımızda artık şu bir gerçek ki , tüketebileceğimizden fazla alıyoruz, ödeyebileceğimizden fazla harcıyoruz, yiyebileceğimizden fazla pişiriyoruz. Bunun sürdürülebilir olmadığı bir realite. Onun için bu tarz kitaplar ve tacsiyeleri önemsiyorum. Hiç okunmadan kitaplıkta duran kitaplar, etiketi sökülmeden gardoraba bekleyen kıyafetler. Kondo bunlardan nasıl kurtulacağımızı güzel özetlemiş. Bu kitap bana şu iki sözü anımsattı;
Paul Polman
1 milyardan fazla insanın aç, 1 milyardan fazla insanın obez olması kabul edilemez bir gerçek.
Gandhi
Sade yaşa ki, diğerleri sadece yaşayabilsin.
iyi okumalar.
Sonradan müslüman olup bir tarikata intisap eden bir alman psikoloğun hikayesini anlatıyor. Almanya'da yüksek lisansını ve doktorasını tamamlamış modern eğitim almış bir bireyin ruh ve zihin dünyasında tasavvuf ve modernitenin harmanlanışı. Bir nefis imtihanı. 40 gün sadece Allah ve kendisiyle yüzleşme... Çoğumuzun cesaret edemiyeceği bir deneyim. Aile yok, iş yok, hobiler yok sadece nefs ve ruh... Genelde dışarıya açılmayan bir deneyim olan halvetin tüm püf noktalarının anlatıldığı bu eser bu yönüyle tek.
