Ve üniforma giyen düşünce. Mustafa Kemal kafanın yalnız dışını değil içini de tanzime kalkıştı. Batı şapkaydı. Şapka ve itaat. Kalabalığın yerine şef düşünecekti. Kur'an rafa kalktı. "Nutuk" çıktı ortaya. Bir nutuk ve bir fırka. Bir lokma ve bir hırka. Önder önüne gelenin kellesini vurdurdu.
“Mutlaka okuyun.” Müjdat Gezen
“Olağanüstü ve ayrıksı bir roman.” Prof. Onur Bilge Kula
“Soluk soluğa okunacak ve bir yazar kurgusu olamayacak kadar müthiş güzellikte…” Sırrı Süreyya Önder
“Tarihi romanlar, edebiyat dışı tartışmaları cezbetmesi açısından yazması zor romanlardır. Kaplanın Sırtında, tüm siyasi ağırlığına rağmen, bu zorluğu aşarak en edebi Livaneli romanı olmuş.” Burhan Sönmez - Pen International
“Muhteşem eser…” Özdem Sanberk
“‘Kaplandan’ inince ‘kendini kaybeden’ bir ‘insanın’ hikâyesi.” Burak Soyer
Tahttan indirilişinin üzerinden bir asırdan uzun bir zaman geçmiş olan II. Abdülhamid’in yaşamının en ilginç evresi Livaneli’nin çağdaş anlatısıyla gün yüzüne çıkıyor. Devrik padişahın, ihtilalci fikirlerin filizlendiği Selanik şehrindeki günleri hem bir vicdan muhasebesi hem de yoğun bir psikolojik gelgit dalgası.
Türk edebiyatının kuşak bağı Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in tahtını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanırken, okuru dönemin atmosferine ve düşünce yapısına yaklaştıran bir dil lezzetini, akıcı üslubuyla harmanlıyor. Tarih ile kurgunun iç içe geçtiği bu anlatıda II. Abdülhamid kaplanın sırtından iniyor ve tüm roman kahramanları gibi kendini savunmaya çalışıyor.
Sen yeni Türkiye'nin ilk mimarı
İlk harcı kararı
Çatıyı ilk çatansın.
Sen ilk öğretmen
Başkumandan
Ulu önder
Şavkı yarınlara vuransın.
Çarpan yürek, akan kansın
Sana nasıl sesleneyim?
Sen baştan başa vatansın.
Halkta hareket gücü olduğunda, biriktiğinde kendiliğinden hareket etmeye, ilerlemeye başlar, önünde de bir akıntı oluşturur. Sonra da onun içinden, onun duygularını, hedeflerini ortaya dökecek bir önder çıkarır.
DP iktidarı Ortadoğu devletleriyle yakın ilişkilere girmek istemiştir. Belki bu yakınlığın sayesinde zamanla Türkiye'nin bölgede önder devlet durumuna yükseleceğini ummuştur. Fakat bunu yaparken NATO, ABD ve soğuk savaş tutumundan hemen hıçbir ödun vermek de istememiştir. Oysa demokratik-ulusçu Arapların bir numaralı sorunu Filistin sorunuydu. İsrail'in bir numaralı müttefiki ve destekçisi ABD ve Batı Avrupa ulkeleri olduğuna göre, Türkiye'nin ABD ve NATO ittifakından vazgeçmeden bu Araplarla (1952 Cumhuriyet Devrimi'nden beri bu Arapların başını Nasır ve Mısır çekiyordu) yakınlık kurması olanak- sızdı. Öbür Araplar saltanatla yönetilen feodal ulkelerdi. Onlar içın de Filistin sorunu çok önemliydi.