İlk Herkesi kendim gibi sanma yanılgısı mahvetti beni..
Yani Çok kolay gelinmedi bu psikolojiye.
Sonra yavaş yavaş umarsız bir alttan alma hali ve
Herşeye olana, bitene Gülme ile devam etti.
İlerleyen dönemde farkındalık hali..
Sonra tabiki Üzülmek içten içe üstüne bariz kırılganlık.
Finale yakın tuz buz halim..
Ve en son Nokta umursamaz,sevgisiz herşeyi siktir etmiş Oytun...
Vay beee bu adam çok değişti denmesin. Kolay olmadı fekat başardınız. Bu duygusuz mutsuz adamı bana siz yarattırdınız.
Reşat Nuri Gültekin in dediği gibi...
“Siz Beni İnsanlıktan, Saffetten, Samimiyetten, Sevdadan İğrendirdiniz”
H.Oytun Ünlü. 2020
“Elimde bir ayna. Kendime bakıyorum. Baktığım ve gördüğüm bir yana, bana anladığım lazım diyorum. Yaşadığım yeri cehennem yapan, hep yanlış anladıklarım ya da hiç anlamadıklarım.”
"Taş var köpek yok
Taş yok köpek var
Taş var köpek var
Ama kralın köpek
Sıkıysa at taşı.."
ms. 500'lü yıllarda yazılmış Sanskritce bir şiir.
çeviren: Can Yücel'dir.
İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.
Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Muzaffer Tayyip Uslu
Yalnız ben mi inkâr ediyorum Allah’ı?
Mevsimler benden kafir.
Ya kuşlar ve ağaçlara
Ne buyurulur?
Uzun söze lüzum yok
Şahidimdir
Beş parasız gezindiğim sokak
Bir zaman yaşadığıma
Ve bir hatıra olsun diye
Benden size
Hiç sıkılmadan söyleyebilirim
Sarışın kızlara bayıldığımı
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Oaristys
Ey hatırası içimde yemin kadar büyük,
Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı
Hala rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,
Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.
Kimi gözler bir acı taşır içinde,
Dokunsan ağlayacak,
Ağlasan susacak...
Kimi gözler bir hasret taşır içinde,
Sarılsan geçecek konuşsan gülecek.
Kimi gözler bir dost arar,
Sahiplenecek bir yürekte,
Konuştukça dinleyecek;
Sustukça hissedecek...
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor...
Zamanla anlıyorsunuz, insanların kavgaları sizinle değil. Gerçekleşmemiş kişilikleri,sevilmemiş çocuklukları,sözde başarılarıyla gizlemeye çalışılan özdeğersizlikleriyle... Kötü tavırı sakın üzerinize almayın. Siz bu savaşın sadece Nesnesisiniz.. Bazen tek sorun Gerçekten Özne'nin Ta kendisinde..
Bir sabah, tanıdık bir şehre girerken Sıcak ve dost şeyler düşünür insan. Tanıdık bir yatak bekler sizi.
Bir çocuk yüzü gülümser anılardan Dost şehirler, sevgili, anne şehirler Nice anılar, nice mutluluklar yaşadım her birinizde.
Delikanlı bir sevinçle sokaklarınızdan geçtiğim oldu. Kederli günlerim oldu aklımı yitiresiye.
Sonsuz kareli bir film gibi Yaşamım geçiyor belleğimden Tekrar etmek duygusu Her şeyi yeniden, yeniden...
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan.
Sadece o şehrin değil Kendisinin de değiştiği duygusundan...
“Sue ve Johnsy, iki katlı bir evin ikinci katını paylaşan iki resim öğrencisiydi. İki arkadaşın alt katındaysa yaşlı bir ressam oturuyordu. O yıl, yaz sonuna doğru, Johnsy aniden rahatsızlanmıştı. Aradan haftalar geçmesine rağmen, Johnsy bir türlü iyileşememişti. Sue, defalarca doktor çağırmış ama doktorlar da kesin bir şey söyleyememişlerdi. Genç