Orhan Pamuk’un, Oidipus ile Rüstem ve Sührab’ın metinlerarası geçişle iç içe sentezlediği eseri Kırmızı Saçlı Kadın. Yani Sofokles’in Kral Oidipus‘u ile Firdevsi’nin Şehname‘si referans alınmış hikayede. Ana karakter Cem’in, kendisini ve annesini terk eden babasına karşı büyük bir öfke içerisinde olması ve Oedipus kompleksi bağlamını ustalıkla kaleme almış. Eser, son bölümü dışında Cem adlı karakterin ağzından yazılmış. Cem ise Mahmut usta ile 80’li yılların İstanbul’unun yerleşiminden uzak bir bölgesinde bir aylık kuyu kazma işinde. Kırmızı saçlı kadını yani Gülcihan’ı da kasabaya indiği vakit görüyor ve aşık oluyor. Kurgu ve hikayeler arasındaki betimsel birleşmeler çok iyi. Fakat bu kısa sürede cereyan eden ve hemen sıkı fıkı ilerleyen aşkın ilerleyişi yüzünden bu bölümü sevdim mi, bilemedim.
Daha sonra eklediği Şehname’de ise ‘Rüstem ve Oğlu Sührab’a, eski İran el yazmalarına, el yazmalarının nasıl el değiştirdiğiyle ilgili bilgilerle, Türkiye ve yurtdışında hangi müzelerde bu yazmaları inceleyebileceğimiz hakkında sayfalar süren bilgiler var. Bu da bana Masumiyet Müzesi’nin, “Bazan” kısmını hatırlattı. Orada da kitabı çok sevmeme rağmen bu kısmın eklenmesine anlam verememiş ve haddim olmayarak kitabın harika öyküsünün üzerine, biraz eğreti durduğunu düşünmüştüm. Burada da aynı hissiyatı yaşamadım değil. Genel olarak sevdiğim ve Orhan Pamuk hikayelerini neden eleştirsem de okumaktan vazgeçmediğimi ise onun şahane kurgu ve betimlemelerine bağlıyorum. Bu hikayenin altı dolu dolu anlatılmış efsanelerle birleşimi hoşuma gitti daha çok.