Batılı taraflarca da "Tarihin en etkili insanı" olarak nitelendirilen Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hangi şartlar altında peygamberlik vazifesine büründüğü ve altından başarıyla kalktığını, atıflarla birlikte gözler önüne seren bir eser.
Gözüme çarpan ilk detay yazarın kavram tanımları konusundaki profesyonelliği oldu.
Viktor E. Frankl tarafından kaleme alınan bu kitap; yazarın 2. Dünya Savaşı sırasında, toplama kamplarında yaşadıkları ve bu yaşadıklarından damıttığı dersler olarak özetlenebilir.
Logoterapi, insanların hayatta bir anlam bulma arayışının, motivasyon kaynağı olduğunu öne süren bir terapi yöntemidir ve
Bir keresinde, pratisyen hekim olarak çalışan yaşlı birisi yaşadığı ağır depresyon nedeniyle bana geldi. İki yıl önce ölen ve her şeyden çok sevdiği karısını kaybetmeye alışamamıştı. Ona nasıl yardım edebilirdim? Bir şey söylemekten kaçındım, ancak onu şu soruyla karşı karşıya getirdim: “Sen ondan önce ölseydin ve karın seni yaşatmak zorunda olsaydı ne olurdu Doktor?” “Ah!” diye karşılık verdi, “Bu onun için korkunç olurdu; ne kadar acı çekerdi!” Bunun üzerine, “Görüyorsunuz ya Doktor, onu bu acıdan kurtaran sizsiniz; elbette bunun bedeli de şimdi sizin onu yaşatmak ve yasını tutmak zorunda olmanız,” dedim. Tek kelime etmeksizin elimi sıktı ve büromdan ayrıldı.
Logoterapi; Psikanaliz'e kıyasla daha az geçmişe yönelik ve daha az içe dönüktür. Daha çok gelecek üzerinde, yani hasta tarafından gelecekte yerine getirilecek anlamlar üzerinde odaklaşır. Buradan yola çıkarak bu tekniğin anlam merkezli psikoterapi olduğunu söyleyebiliriz.
Bu dünyada iki insan ırkı olduğunu, ama sadece iki ırk olduğunu -soylu insan “ırkı” ve soysuz insan “ırkı”- öğrenebiliriz. Her ikisi de her yerde bulunur, toplumun her kesimine sızar. Hiçbir grup sadece soylu ya da sadece soysuz insanlardan oluşmaz. Bu anlamda hiçbir grup “arı ırk” değildir ve bu nedenledir ki bazen kamp gardiyanları arasında da soylu birisine rastlanabiliyordu.
Eğer yaşamda gerçekten bir anlam varsa, acıda da bir anlam olmalıdır. Acı da yaşamın kader ve ölüm kadar silinmez bir parçasıdır. Acı ve ölüm olmaksızın, insan yaşamı tamamlanmış olmaz.
Zengin ve güçlü bir İranlı, bir keresinde hizmetçilerinden birisiyle bahçede geziniyormuş. Hizmetçi, az önce kendisini ölümle tehdit eden Azrail ile karşılaştığını ağlayarak anlatmış. Efendisine, çabuk yol alması halinde aynı akşam varabileceği Tahran’a kaçmak için en hızlı atını vermesi için yalvarmış. Efendisi razı olmuş ve hizmetçi doludizgin yola koyulmuş. Efendi eve dönerken kendisi de Azrail’e rastlamış ve sormuş: “Neden hizmetkârımı korkutup tehdit ediyorsun?” Azrail yanıtlamış: “Onu tehdit etmedim; sadece, onunla bu gece Tahran’da buluşmayı planlarken, onu hâlâ burada görmek beni şaşırttı.”
Sevgi, sevilen insanın fiziksel varlığının çok çok ötesine geçer. Sevgi en derin anlamını, kişinin tinsel varlığında, iç benliğinde bulur. Sevilen kişinin gerçekte orada olup olmaması, yaşayıp yaşamaması, bir anlamda önemli olmaktan çıkıyor.