Erik ağaçlarının pembeye boyandığı bir vakitte, papatyalar bembeyazken, kuşlar ötüşüyorken, ılık bir rüzgar saçlarımı okşarken, ahşaptan yapılmış sert ve dikdörtgen bir banktaydım. Gönlümü arıyordum. Sanki bu park, çocukluğumun parkı bana buldurtacak gibiydi hissediyordum. Daha sonra bir araba yanaşmıştı parka..züppenin biri arabasından indi.
Kafeye doğru yürürken yanındaki kız sanki onun kuklası gibiydi. Yanında taşıdığı bir oyuncak misali. Parayla kızları etkileyebileceğine inanmış olmalıydı.
Göğüs kafesime dolan mis gibi bahar havası beni sarhoş ediyordu. Züppe çocuğu çoktan unutmuştum bile. Kolumu banka dayamış düşünüyordum. Tam düşüncelere dalmışken, bir anneannenin torununu ikazından sonra tüm dikkatim dağılmıştı . Sıkıntıdan yazmaya başladığım bu ufak çaplı öykümsü yazı beni baya sarmaya başlamıştı. Gelen geçen arabalar, yolda yürüyen gençler, kasketli, emekli, tesbihli amcalar derken zaman akmıştı. Ve ben ömrümde hiç olmadığım kadar huzur doluydum.