Satranç, Zweig'in yazmış olduğu son eser, bu eserden sonra güney amerikada intihar ederek yaşamına son verir.
Eserin konusunu kabaca hayatta satranç dışında hiçbir başarısı olmayan, sığ bir tip olarak karşımıza çıkan Mirko Czentovic ile hayatının bir kısmını gözetim altında yaşayan ve o süreç içerisinde kafayı sıyıran Dr. B.'nin öyküsü teşkil etmektedir. Bir yolculuk esnasında Czentovic ile Dr. B.'nin satranç maçı ile hikaye son bulmaktadır.
Benim burada eserle ilgili asıl değinmek istediğim Ayşe Sabuncuoğlu'nun çevirisinde (Can Yay.) Şebnem Sunar'ın ön yazısındaki kısımdadır. Aynen aktarıyorum: "Satranç şampiyonu Czentovic ilkelliğiyle 'küçük bir Hitler' modeli çizerken, gerek Gestapo gözetiminde bir otel odasına kapatıldığında gerek Czentovic karşısında bile, aslında hep kendine karşı oynayan ve 'siyah olan ben ve beyaz olan ben' olarak kişiliği ikiye bölünen Dr. B. de yok olmaya mahkûm edilen bir dünyayı simgeler. Böyle bakınca Dr. B. insancıl ve özgür bir yaşam biçimini temsil eden dünya görüşüyle, hiç kuşkusuz Zweig'in kendini yansıttığı bir figürdür. Bu bakımdan Satranç, Stefan Zweig'in şiddetin egemenliğine karşı koyamayan ve mat edilen özgürlüğü son bir kez daha ele aldığı yapıttır."