Özberk Sızak

Özberk Sızak
@ozberk42
215 syf.
·
Puan vermedi
Sosyolojik Yöntemin Kuralları
Sosyolojik Yöntemin KurallarıEmile Durkheim
7.4/10 · 564 okunma
Reklam
Bu arada, şefkatli, seven ruhları da teselli etmek için şunu da ekleyelim ki, zaman zaman tutkulu cinsel sevgiye bambaşka kaynaktan gelen bir duygu da eşlik edebilir; anlayacağınız, bu duygu, çoğu zaman, asıl cinsel sevgi tatmin olmanın ardından sönüp gittikten sonra ortaya çıkan, inanışların, duyuşların ve düşüncelerin uyuşmasına dayalı gerçek dostluk duygusudur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Evet, aşk çoğu zaman, cinsel ilişki bir yana bırakılacak olursa, sevenin kin duyabileceği, küçümseyebileceği, hatta tiksinebileceği kişilere sararak, sadece dış ilişkilerle değil, sevenin kendi bireyselliğiyle de çelişkiye düşer. Ne var ki türün iradesi bireyin iradesi ile karşılaştırıldığında o kadar kudretlidir ki, seven kişi, kendisine ters gelen bütün özelliklere gözünü kapayabilir; her şeyi görmezlikten gelir; her şeyi bilmezlikten gelir ve kendisini tutkusunun nesnesine sonsuza kadar bağlar. Türün isteği yerine gelir gelmez (irade gerçekleşir gerçekleşmez) kaybolup giden ve geride nefret edilen bir hayat arkadaşı bırakan o vehim, o kuruntu öylesine gözlerini kamaştırıp görmezleştirir onu. Çoğu zaman, üstün niteliklere sahip, aklı başında, mükemmel erkekleri canavarlara ve iblis kadınlara bağlanmış görüp böyle bir seçimi nasıl olup da yapmış olduklarını kavrayamayışımızı sadece böyle açıklayabiliriz. Eskiler bu yüzden, “aşkın gözü kördür” demişlerdir. Evet, âşık biri, karısının katlanılmaz kaprislerini ve karakter bozukluklarını, apaçık fark edebilir ve bunlar ona çok acı verebilir; ama gene de onu korkutup caydırmazlar:
Âşıklığın en üst derecelerinde bu hayal öylesine ışıklar yaymaya başlar ki, sevgilinin elde edilememesi durumunda hayat bütün cazibesini kaybeder ve öylesine üzüntü dolu, bomboş, tat vermez bir görünüme bürünür ki, yaşamaya duyulan tiksinti, ölümün korkularına bile baskın gelebilir, bu yüzden de hayat, kimileyin insanın kendi isteğiyle kısaltılabilir.
Reklam
Bu gelecek cinsin (kuşağın) yapısal nitelikleri, vasıfları, cupido’nun (Eros’un), hiç ara vermeksizin üzerinde çalıştığı, spekülasyonlar yaparak ve derin düşüncelere dalarak uğraştığı şeydir. Türü ve türün gelecekteki bütün soylarını ilgilendiren bu büyük işin önemine karşılık bireylerin işi, bütün olarak o geçici, kısa erimli haliyle, devede kulaktır: Bu nedenle cupido, hiçbir şeye aldırış etmeden, saygısızca, bireysel çaba ve ilişkileri kendine kurban ettirmeye hazırdır. Çünkü bunlarla ilişkisi, bir ölümsüzün ölümlü ile ilişkisi ve kendi çıkar ve ilgileri ile bireyinkiler arasındaki ilişki de sonsuz ile sonlunun ilişkisi gibidir. Sonunda sadece bireye iyilik ve acılar getiren işlerden çok daha yüceleriyle uğraştığının bilincinde olarak cupido (Eros) bu işleri, savaşların yeri göğü yıkan gürültüsünde ya da iş hayatının göbeğinde; bir vebanın (salgının) dehşet ortamının kargaşasında sürdürür, bunların peşini manastırın tecrit edilmiş, yalnız dünyasına kadar bırakmaz.
Ayrıca yeri gelmişken insanın beyaz ten renginin de doğal olmayıp, (bunların başlangıçta) doğal olarak siyah ya da Hintli atalarımız gibi esmer tenli olduklarını, dolayısıyla da bugüne kadar hiçbir beyaz insanın kökeninin doğrudan doğanın bağrından gelmediğini ve beyaz ırktan istendiği kadar söz edilsin, aslında beyaz ırk diye bir şeyin bulunmadığını ve her beyaz insanın, rengi atmış, solmuş bir insan olduğunu düşündüğümü de belirtmek isterim.
Kadının kazanılmasında etkili olan başlıca özellikler, iradenin sağlamlığı, kararlılık ve cesaret, belki de ayrıca iyi yüreklilik ve dürüstlüktür. Buna karşılık erkeğin entelektüel fazlaları (avantajları) kadının üzerinde öyle doğrudan ve içgüdüyü etkileyecek zorlama ve güç uygulamazlar; çünkü bunlar babadan (çocuğa) geçebilecek olan özellikler değillerdir. (Erkekteki) akıl kıtlığı, kavrama yetisi yetersizliği, kadınlara zarar vermez: Tersine belki ağır basan zihinsel güç ya da hatta dâhi(lik), (erkekteki) bir anormallik olarak kadının üzerinde elverişsiz etki bile yapabilir. Bu nedenle, sıklıkla, çirkin, budala ve kaba bir insanın (erkeğin), iyi yetişmiş, eğitimli, zihinsel yetenekli, akıllı ve sevimli bir adamı kadınlar karşısında saf dışı ettiğini görürüz. Hatta zaman zaman zihinsel, entelektüel bakımından alabildiğine farklı, uyumsuz varlıklar arasında bile aşk evlilikleri yapılır. Örneğin erkek, kaba, güçlü ve kifayetsiz; kadın hasas ruhlu, ince düşünen, eğitimli, iyi yetişmiş, estetik duygulu vb. olabilir; ya da hatta kadın dâhi ve bilgindir o ise bir kaz kafadır:
Kadının aşamayacağı istisnai özellikler, erkeğin cinsine özgü olanı, dolayısıyla da annenin çocuğa veremeyeceği özelliklerdir: Bu özelliklerin arasında iskeletin (kemiklerin) erkeksi yapısı, geniş omuzlar, dar kalçalar, düz bacaklar, kas gücü, cesaret, sakal, vb. yer alır. Bu nedenle kadınlar, çoğunlukla çirkin erkekleri sevmekle birlikte bu erkeksi özellikleri taşımayan bir erkeğe hiç âşık olmazlar; çünkü kadınlar böyle bir erkeğin kusurlarını karşılayıp etkisizleştiremezler.
Her şeyden önce, erkeğin doğası gereği aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakata eğilimli olduğu gerçeği bu incelemeye girer. Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar. Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın amacının bir sonucudur.
Reklam
nihayet ulaşılan haz ve zevkin ardından her âşık çarpıcı bir hayal kırıklığı yaşayacaktır ve öylesine özlemle arzu edilmiş olan şeyin, başka her cinsel tatminde olduğundan öteye bir iş yapmadığını, dolayısıyla da kendisini öyle fazla bir yere götürmemiş olduğunu görüp şaşıracaktır.
Erkeği, kendisine layık güzelliğe sahip bir kadının kollarında, başka her kadınınkinde olacağından daha fazla haz bulacağına inandıran, ya da hatta, sadece belli bir bireye yönelmiş olan, onu, bu bireye sahip olunması durumunda, olağanüstü, büyük bir zevk elde edeceğine kesinlikle inandıran şehvet, zevk dolu bir sanı, bir vehimdir bu. Erkek de, aslında her şey sadece türün kuralına uygun tipin korunup ayakta tutulması ya da sadece bu anne babadan gelebilecek olan belirli bir bireyin varlığa kavuşması uğruna gerçekleştiği halde, kendi haz ve zevki için çabaladığı, fedakârlıklar yaptığı vehmine kapılır; burada içgüdünün karakteri en bütünsel haliyle, yani bir amaç kavramına yönelik bir eylem olarak besbelli ortadadır, ama gene de bu amaç kavramından yoksun halde karşımıza çıkar; öyle ki söz konusu vehmin sürüklediği kimse, onu bir başına yönlendiren amaçtan, (yeni bir birey) üretme amacından, çoğu zaman iğrenir bile ve onu engellemek ister; anlayacağınız, hemen hemen evlilik dışı bütün aşklarda durum budur.
Resim