"Burada her şeye basit gözle bakan insanların arasında yaşamak bana güç gelecek. Bunlar için ölüm, hayat, günün her hadisesi, saadetler ve felaketler o kadar tabiî şeylerdi ki...
Halbuki ben bir masalı olan adamdım."
Ama şimdi olgunlukla destekledim çocukluğun sezgilerini -doygunluk ve yıkımaa tutsak olmayı, yazgımızda kaçınılmaz olanın duyumunu, ölümünü, sınırları bilmeyi, hayatın nasıl da kişinin düşündüğünden daha zor olduğunu.
Gittikçe çoğalan mırıldanma ve dayanıklılık içinde açıp kapayarak bütün varlığın, bir saatin zembereği gibi içeri-dışarı yayılıyor görünene dek gençliğin telaşlılığı ve coşkusu ile koşulur.
Boş ver iyidir hayat, yine de dayanılabilir hayata. Pazartesiyi salı izler, sonra çarşamba olur. Bilinç halkalar geliştirir, kimliğin güçlenir, acılar olgunlaşma içinde eritilir.
Melisin, malısın, melisin. Gitmelisin, uyumalısın, uyanmalısın, kalkmalısın- sövüp sayıyor gibi yaptığımız, sıkı sıkı yüreğımize bastırdığımız, onsuz dağlıp gideceğimiz, ağırbaşlı ve acıma dolu dünya.