"Ama ne var biliyor musun? Artık çabalamayacağım. Çünkü ne yaparsam yapayım sen kalemini her defasında bizim için kırmaya, sana duyduğum her bir hissi öldürmeye meyillisin. Yazık, çok yazık."
Öpüşmek basit bir dudak hareketinden ibaretti belki. Duygularınızı ortaya katmanıza bile gerek yoktu. Dudaklarınızı hareket ettirmeniz yeterliydi karşınızdaki insan için fakat benim açımdan işler böyle ilerlemiyordu.
Birine karşı derin duygular beslemek böyle mi oluyordu yani? Yanında olsa da olmasa da sadece onu düşünmek miydi? Şimdi ne yapıyor, nasıl bir halde, yemek yedi mi ya da yanında kimler var diye merak etmek miydi?
"Sıcakla soğuk arasında sıkışmış da ortayı bulamıyor gibi bir halim var. Ne çok yanıp küle dönmek istiyorum ne de bir buz parçasına dönüşmek. Ama onu gördüğüm her an, her saniye bu ikisini birden yaşıyorum. Kalbime söz geçiremiyorum."
"Çünkü buna mecburum! Anlıyor musun? Mecburum. Bir anlığına sana kapılırsam bir daha asla kendimi senden alamam. Hapsolurum ve bu istediğim bir şey değil."