"İnsanın yalnızlığı kendisidir, ulaşabileceği en büyük kalabalık da kendi yalnızlığıdır fakat bunu düşüncelerinin arasında kendi sesini bile duyamadığında anlar."
Karanlığın bir yerde mutlaka var oldugunu bilmenin getirdigi kasvet uçucudur. Çabuk unutulur ve karanlıktakileri hiçbir zaman anlayamazsın. Fakat bir gün gerçekten karanlıkta kalındığında o kasvet öyle ani ve kalıcı siner ki insanin üzerine, karanlıkta olmayanların bunu nasıl
anlayamadığına şaşırıp kalırsın.
En zoru kabullenmektir. Kâbusların en korkutucusunu uyurken değil, o acıyı anlatıp tekrar yaşarken görürsün. Belki bir kez daha ölürsün. Ama anlattıkça ve kendinle yüzleştikçe geçmişin kancalarından kurtulur, yavaş yavaş da olsa geleceğe yürürsün.
Yokluğunu her saniye hissetseniz de bir an boş bulunup sanki varmış, halâ hayatınızdaymış gibi davrandığınız, adıyla seslendiğiniz insanın size artık cevap veremeyeceğini idrak ettiğiniz o an duvara çarptığınız andır. Artık bilinçaltınız da durumun farkına varmıştır. Sevdiğiniz yoktur. Duvar budur! Sert, acımasız ve bazen öldürücü bir duvar! Çarparsınız ve parçalanırsınız. Artık bilirsiniz, sevdiğiniz yoktur! Ve kopuş başlar, geri dönüşü yoktur.
“Bu hayatta bize verilen güzelliklere odaklanmalıyız. Bizi tanımlayan şeyler bunlar olmalı. Çünkü içlerindeki acıyla tanımlanan insanlar önce kendilerini içten dışa yok ederler sonra da onları sevmeye çalışan çevrelerindeki herkesi mahvederler.”