Kesintisiz ve acımasız bir biçimde dönerek uzağı ve çevreyi tarayan fener misali, gözdüm ben her şeyden önce. Bu göz o kadar açıktı ki bütün diğer yetilerim uykudaydi; güçlerimin tamamini görmek ve dünyanın dramini kavramak için kullaniyordum.
Yıkım özlemi çektiysem tek nedeni bu gözün imha edilme olasılığıydı. Deprem istiyordum, deniz fenerini denize yıkacak doğal bir afet. Dönüşüm istiyordum; bir balığa, bir deniz canavarına, bir muhribe dönüşmek. Yeryüzü yarilip tek bir esnemeyle her şeyi yutsun istiyordum. Kentin denizin dibini boyladığını görmek istiyordum. Bir mağarada oturup
mum ışığında kitap okumak istiyordum. Kendi bedenimi, kendi arzularımı tanıyabileceğim bir degisim için gözün imhasını istiyordum. Gördüklerimi ve duyduklarimi derinlemesine düşünebilmek
için bin yil yalniz kalmak istiyordum - ve unutmak
için.
Önceden olduğun; olmadan önce olduğun şeye, hiçbir şeye, geri dönüş. Anlamsızlığın özümsenmesi, kaçınılmaz sona kucak açıp onunla birleşebilmek için tek yöntem
Yaşamın mutluluktan çok ıstırap, iyilikten çok kötülük getireceğini bilirsem, neden var olmalıyım? Varlığın
hiçlikten, yaşamın ölümden daha iyi olduğunu basitçe varsayamayız.
Psikolojik dışavurumlar içinde anılar hepsinden aydınlatıcı nitelik taşır,
kişinin zayıf yanlarına ilişkin uyarıları ve belli yaşantıların önemine ilişkin
ipuçlarını içerir. "Tesadüfi anılar" diye bir şey yoktur; insan sayısız
yaşantıları arasından üstü kapalı şekilde de olsa ileriki gelişimi için önemli
olduğunu sezdiklerini alıp anıları konu yapar. Dolayısıyla, anılar bir kişinin
"yaşamöyküsü"nü oluşturur; kendi kendisini uyarmak ya da teselli etmek,
belirlediği amaca giden yoldan ayrılmamak, geçmişte kalmış deneyimlerden
yararlanıp sınanmış bir davranış biçimiyle geleceğin karşısına çıkabilmek
için, insanın kendi kendisine anlattığı bir öyküdür bu.