Bariz gerçeklerle çelişkili görünen bir fikre körü körüne bağlanmak çok nadir görülen bir özellik değildi aslında. Narsist tipler, duygusal açıdan dengesizler ve cehaletin dibindekiler arasındaysa gayet yaygındı hatta.
Oldukça sıradan bir polisiye roman. Pek merak duygusu uyandırdığını söyleyemem. Buna karşın yazarın üslubu ve betimlemeleri harikayken karakterler ve olaylar yeterince anlatılmamış bundan ötürü kitabı bitirdiğimde kafamda bazı soru işaretleri oluştu. Bir yarım kalmışlık hissiyatı.
Kitabın konusunu kısaca özetleyecek olursam
1993'te on üç yaşında bir oğlu olan bekâr bir kadının aniden ortadan kaybolması ve beraberinde gelen yirmi yılda izine hiç rastlanmaması, bu olaydan on yıl sonra bu kadına benzeyen başka bir kadının cesedinin kıyıya vurmasıyla annesine ne olduğunu bulmak için şüphelendiği, Helsinki'nin milyonerlerinden olan, Henrik Saarinen'in malikanesinde kahya olarak işe başlayan bir adamın hikâyesi. Annesinin kaybolmasıyla kıyıya vuran ceset arasında bir bağlantı olduğunu düşünerek birçok olaya aydınlık getirip neticede annesinin katilinin kim olduğunu buluyor.
Romanımız üç cinayet dosyasından oluşuyor. Tam bir yol hikayesi diyebiliriz.
Içerik:
Aşkımız Eski Bir Roman
Overlokçu Kız
Sergey Nikolayeviç Jerkovski'ye Ne Oldu?
oluşuyor.
Ahmet Ümit polisiye romanlarının en iyi yazarlarindan biri. Bu kitapta üc ayri konuyu ele almis ama üc konuda da katilleri okuyucuya kopya vererek anlatmış. Kısa ama bir o kadar da anlamli hikayeler hayatin bize ne gerirecegini anlaşmamız sağlıyor. Kitabın katilleri baştan belli etmesi kimi okuyucuyu sıksada bence bir bakıma iyi olmuş. Çünkü okurken katil kim meraki heyecanlandirsada nasil öldürdüğünü ya da altta yatan hikayeyi kaçırabiliyorduk. Bu kitabı okurken katili bilip ama neler hissettigini, öldürülen kisiyi daha iyi anlamamzı sağlıyor. Nevzat Başkomiser ve ekibinin saygı, sevgi alışverişi ayrica bir sempati katmıs durumda kitaba.