Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ramazan Saltuk Memili

Growth through acquisition or merger often becomes the only way mature, finite-minded companies can continue to demonstrate high rates of growth. This may win a short-term boost in the stock market; how- ever, as Harvard Business Review and many others have re- ported, "70%-90% of acquisitions are abysmal failures. To offer growth as a cause, growth for its own sake, is like eating just to get fat. It
Reklam
Olay dairede duyuldu ve en azından görünüşte her yeri kasvet sardı. Kimse yorum yapmadı. Zaten çökmüş olanların hoşuna gitmiş olmalı çünkü mutsuz insanlar kendilerine benzeyenlerde teselli bulur
Ayağa kalktı: "Burada kalmamın manası yok" diye homurdandı. Ben de kalktım, ölü gibiydim. Kendi yollarına giden iki ya- bancı gibiydik. Aşktan güçlü tek bir şey varsa o da acıdır. Yolun sonunda pusuya yatmış yalnızlığı olduğu gibi gözümde can- landırabiliyordum. Dönüş yolunda ikimiz de tek kelime etme- dik. Eski binanın içinde ayrılırken de vedalaşmadık. /

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Our mind wondering about itself has at times indulged the thought that it is not earthly. It has judged itself to be of "heavenly" origin. It has so judged sometimes apart from any special revelation of faith. There- fore it is that such a view comes before us here. The soul, when Omar Khayyám had sent it on its great excursion, returned with answer "I myself am Heaven and Hell"
Consistency\Intensity
The choice to lead with an infinite mindset is less like preparing for a football game and more like the decision to get into shape. There is no one thing we can do in order to get into shape. We can't simply go to the gym for nine hours and expect to be in shape. However, if we go to the gym ev- ery single day for twenty minutes, we will absolutely get into shape. Consistency becomes more important than intensity: The problem is, no one knows exactly when we will see results.
Reklam
Randa harika bir kız ama zaman aleyhine işliyor" dedi. Hançeri vurdu, hem de ne hançer! Bilerek mi yoksa isteme- den mi yaptı? Her halükârda gecemi mahvetti. Gülistan, "İnsa- nın gerçek yaşı aşkıyla ölçülür" diye lafa girince daha da beter oldum.
"Ne yani, senin de dinsiz çağların olmadı mı hiç?" "Aileden miras inanç, kuşku, ateizm, rasyonalizm, şüpheci lik, sonra yine inanç
Böyle anlarda zamanın ayırdığı eski "ben" ile şimdiki "ben" karşı karşıya gelip bambaşka iki dilde birbirleriyle konuşmaya çalışıyor - ama başaramıyorlar. Sonra yüreğim eski zulalardan uçarı bir yaşama gücü çalıyor ancak ömrü otuz saniyeyi geç- miyor. Halıyı sermek için öne doğu eğilince onu usulca mın- cıkladığımı hayal ediyorum. Elbette hepsi hayal ürünü, ken- dime tamamen hâkimim ve kadının da benden şüphelendiği yok. Aslında enerjisine, kuvvetine ve dirayetine bakınca erkek sayılabilir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme!!
Felsefe ve tarih mezunu arayan yok. Bizden bir sürü var. Bir sürü fazlalık insan. Dönüşü olmayan bu noktaya nasıl vardık? Sorumluluk ve kuş- kulardan eziyet gören, bu yükün altında ezilen bir adamım; onunsa güzelliği ve cazibesi var. Koskoca bir set gibi önünde durmuş yolunu tıkıyorum.
Because they are playing with an end point in mind, Carse tells us, finite-minded players do not like surprises and fear any kind of disruption. Things they cannot predict or cannot control could upset their plans and increase their chances of losing. The infinite-minded player, in contrast, expects sur- prises, even revels in them, and is prepared to be transformed by them. They embrace the freedom of play and are-open to any possibility that keeps them in the game. Instead of look- ing for ways to react to what has already happened, they look for ways to do something new. An infinite perspective frees us from fixating on what other companies are doing, which al- lows us to focus on a larger vision. Instead of reacting to how ew technology will challenge our business model, for exam- e, those with infinite mindsets are better able to foresee the applications of new technology
Reklam
Do not obbsessed to competitor
Lego invented a toy that has stood the test of time not because it was lucky, but because nearly everyone who works there wants to do things to en- sure that the company will survive them. Their drive is not to beat the quarter, their drive is to "continue to create inno- vative play experiences and reach more children every year." According to Carse, a finite-minded leader plays to end the game to win. And if they want to be the winner, then there has to be a loser. They play for themselves and want to defeat the other players. They make every plan and every move with winning in mind. They almost always believe they must act that way, even though, in fact, they don't have to at all. There is no rule that says they have to act that way. It is their mindset that directs them.
Alman Birliklerirnin Avusturya ya girmesi uzerine
"Kuşkusuz dalkavuklarda akıl takdir edi- lir, ama ancak koşulsuz itaatle birlikte olur- sa. Aklın yanında bu 'iyi hal' belgesi eksikse ve hükmeden kişinin yararına işlediğinden emin olunamazsa, akıllı kişiye akıllı değil de daha çok saygısız, küstah ya da hain denir; ve öyle bir durum doğar ki, hükmeden kişi- nin güvenliğini tehdit etmese de en azından onuruna ve otoritesine karşıymış gibi olur. Si- yaset alanında bunun örneği çoktur." Bu konferansta Musil'in birkaç yerde ver- diği örneklerde "kadın"ı öne sürmesi, zaman zaman eleştirilmiştir. Musil'in örnekleme ya- parken neden temelinde kadın olan ifadeleri tercih ettiği doğrusu merak konusu. Musil'in konferansının sonunda dediği gibi, ahmaklığa karşı en önemli çare, "alçak- gönüllü olmaktır". Alçakgönüllülük ise, gü- cün ve iktidarın tadını aldıkça bazı kişilerin uzaklaştıkları bir erdem. Bu küçük metin ve içindeki fikirler şimdi her zamankinden de güncel ve büyük olası- lıkla daha uzun süre de öyle kalacak. İlknur Özdemir
Evrim,Yapay zeka ve ahmaklik
Bilgilerimiz ve becerilerimiz tamamlanmış olmadığından bütün bilimlerde, hüküm verirken genellikle aceleci davranmak zorunda kalırız, ama bu hatamızı bilinen si nırlar içinde tutmak için çabalamayı ve fırsat bulunca düzeltmeyi öğrenmişizdir, böylece yine işimizi belli ölçüde doğru görürüz. Hem gururla, hem alçakgönüllü davranarak verdi- ğimiz bu kesin hükmü ve eylemi başka alan- lara da taşımamıza bir engel yok; "Elinden geldiğince iyi, mecbur kaldığın ölçüde kötü iş gör, bunu yaparken yaptığın işteki hata sı- nırlarının bilincinde ol!" şeklindeki davranış kuralının, hayatı umut dolu biçimlendirme- nin yarı yolu sayıldığına inanıyorum
Ahmaklik/Dahilik ve Yazarlar
Hatta dâhilik ve ahmaklık da kopmamacasına bağlı- dırlar birbirlerine; ahmak sayılmak, cezalandı- nılma korkusuyla yasaklandığından, insanlar fazla konuşmanın ve kendinden fazlaca söz etmenin ilginç bir yolunu bulmuşlardır: Yazar- lar üzerinden. Yazar, bütün insanlar adına ko- nuşarak bir şeyden tat aldığını ya da güneşin gökte durduğunu anlatabilir, kendi fikirlerini söyleyebilir, sırları açığa vurabilir, itiraflarda bulunabilir, kendi özeli olan konularda dü- şüncesizce hesap verebilir (en azından pek çok yazar bunu gözetir!) ve bütün bunlar öyle gö- rünür ki sanki insanlık aslında kendine yasak- ladığı bir şeye, istisna yapıp izin veriyormuş gibi olur. Bu şekilde durup dinlenmeden ken- dinden söz eder insanlık ve yazarın yardımıy- la aynı hikâyeleri ve olayları milyon kere anla- tır, sadece koşullar değişiktir, ama kendisinde ne bir gelişme ne de duyu zenginliği olmuştur.
Ahmakligi Saklamak/Kibir
Kendiliğinden anlaşılan ve bu nedenle sõy- lememize gerek görülmeyen bir çekinceyle, bu kendini beğenmişliğe kibir de diyebiliriz, gerçekten de bugün birçok ulusun ve devle- tin ruhuna hakim olan duygular arasında ilk sırayı tartışmasız kibir alır; ama ahmaklıkla kibir arasında eskiden beri içtenlikli bir ilişki vardır ve bu da belki bir işarettir. Ahmak biri, genellikle sırf ahmaklığını saklayacak kadar akıllı olmadığı için kibirli durur; aslında buna bile gerek yoktur, çünkü ahmaklıkla kibir ara- sında doğrudan bir bağ vardır: Kibirli birinin bıraktığı izlenim, elinden geldiğinden daha az iş gördüğüdür; ince bir yerinden dışarıya buhar sızdıran bir makineye benzer. "Ah maklıkla gurur aynı ağacın meyvesidir." di yen eskiler bunu kastetmişlerdir, kibir, "insa- nın gözünü kör eder," diyenlerin doğru söy- lediği gibi. Kibir kavramıyla birleştirdiğimiz sey, gerçekten de performans düşüklüğüdür, çünkü "kibir" sözcüğünün esas anlamı, "ya- verrarsız" sözcüğünün anlamıyla hemen hemen aynidir.
623 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.